2 Şubat 2009 Pazartesi

ATMOSFERİK RAHATSIZLIKLAR

Psikiyatrlık yapan Dr. Leo Lieberstein’ın dünyası, beklenmedik bir anda temelinden sarsılır.

Bir şeyler değişmiş, tanıdığı insanlar yabancılaşmış ve yaşadığı hayat ona ait olmaktan çıkmıştır sanki. Eski bir hastasının sanrıları, dört bir yanını saran aldatmacalar ve karısının gizemli davranışlarından hareketle çıktığı gerçeklik arayışı, zihninin karmaşık coğrafyalarını keşfetmesini sağlayacaktır.

Rivka Galchen’in büyük ses getiren romanı Atmosferik Rahatsızlıklar, insan zihninin sınırsız yaratıcılığını, terapinin farklı açılımlarını ve gündelik hayatı delilikten ayıran o ince çizgiyi yoğun bir ironi ve çarpıcı bir anlatım eşliğinde inceliyor. The New York Times ve amazon.com’un “Yılın En İyileri” seçkilerine de giren Atmosferik Rahatsızlıklar; ilişkilere, yalnızlığa ve bizlerin hayatlarına dair söyleyecek çok sözü olan, pervasız ve sıradışı bir roman.

5 Aralık 2008 Cuma

Woody Allen ve yeni "mizah"

Tüketerek yaşıyoruz. Korkutucu aslında, ama kullan-at ekseninde dönüyor hayatlarımız. Kayboluyoruz. Kaybettiklerimizi aramayı aklımıza getirmeden, yenisini, iyisini, kolayını istiyoruz.

Eksilerek yaşıyoruz.

Woody Allen'ın Sırf Anarşi'si yazarın yirmi yıllık bir aradan sonra yazdığı denemeleri bir araya getirdiği bir kitap. Çok yönlü bir yazar Woody Allen; hem yönetmen, hem oyuncu, hem müzisyen, hem de komedyen. Kendi üzerinden yarattığı, New York'lu, entelektüel, nörotik erkek personasının ötesinde, filmlerinde de denemelerinde de toplumsal eleştirilerini ustaca ve zekice kurgulayan bir sanatçı.

Eksilmektense çoğalmayı; filmleri, denemeleri ve öyküleriyle kendi çıkış noktasına takılıp kalmaktansa daha rafine ve daha keskin mesajlar vermeyi seçmiş Allen. Maç Sayısı'nı ya da Cassandra'nın Rüyası'nı gördüyseniz, Aşk ve Ölüm'den ya da Annie Hall'dan bu yana sanatçının gelişimini takip etmiş, daha doğrusu bu gelişimle beraber sanatçının kaygılarını, dünyaya bakışını ve olaylara yaklaşım tercihlerinin değişim ve dönüşüm noktalarını değerlendirebilmişsinizdir. Allen'ın sık sık konu ettiği kadın erkek ilişkileri örneğin; Hannah ve Kızkardeşleri'nde mizah ve eleştirinin ardında ne denli naif ise, Maç Sayısı'nda o oranla yırtıcı ve ürkütücü yansır ekrana. Ülkemizde yakında vizyona girecek olan Vicky, Cristina, Barcelona'da absürde varan bir saçmalık perdesi ile eğlendirici bir yüzeyselliğin ardında derin bir varoluş sefaleti içinde insani erdemlere yönelik tamamen yıkılmış inançlar barınıyor.

Kısacası, Allen her ne kadar hayatlarımıza komediyle girmiş bir sanatçı olsa da, haliyle, komedisinin üzerine eleştirel gözünü yerleştirmeyi bilmiş, hayata yaklaşımını tek satırlık esprilere indirgememiştir. Ondan bunu beklemek de haksızlık olurdu.

Sırf Anarşi, Allen'ın son dönem filmlerindeki karanlık duruştan nasibini almış, esprili, eleştirel ve absürt deneme ve öykülerin derlendiği bir kitap. Kimileri daha önce New Yorker dergisinde yayınlanmış bu metinlerin.

Allen, 70 yaşını aştığı ve sınırsız tüketme iştahıyla yüklü bir toplum karşısında üretimine -iyi ki de- devam ettiği günlerde bu öyküler üzerinden mizah yapmanın yanı sıra çok keskin eleştiri okları atmayı da ihmal etmiyor. Tüketim mantığının yanı sıra, özellikle kültür-sanat ortamlarına, kolay yoldan zengin ya da ünlü olma peşindeki çapsız sömürücülere, yazarların ve aktörlerin hayat şartlarını belirleyen sektörel dinamiklere, insanların kendi yarattıkları komik ve ne yazık ki belirleyici hiyerarşilere, al-gülüm-ver-gülüm mantığıyla işleyen kraldan çok kralcı sanat çevrelerine; bir kitabı, bir duayı, ya da bir operayı kolay tüketilebilecek bir para makinesine dönüştürmekten gayri bir kaygısı olmayan modern dolandırıcılardan menkul kültürel üretim sektörlerine epey ağır bir biçimde girişiyor.

Sırf Anarşi'de Allen'ın eski dönemlerinden alışık olduğumuz kendiyle didişen insan tiplemelerindense "köpekbalıkları" arasında çırpınarak yüzen ve onların dengeleri kurdukları ortamlarda varoluş savaşı veren figürler var. Walt Disney karakterlerinden tutun, eBay üzerinden dua satanlara dek... Çünkü üretilenin değeri tüketildikçe düşüyor, çünkü birileri oyunun kurallarını hep değiştiriyor.

Sırf Anarşi zehir zemberek bir kitap. Recep İvedik beklemeyin.

3 Aralık 2008 Çarşamba

Kaybolan

Kaybolan, okuru, tabiri caiz ise, ters köşeye yatıran bir roman.

Catherine O'Flynn, bu ilk romanıyla pek çok ödül aldığı gibi, prestijli Man Booker'a da aday gösterilmiş. Sade, yalın dilinin ve anlatısının gerisinde girift bir öykü gizleyen O'Flynn, Kaybolan ile modern hayatın karanlık koridorlarında yitip gitmiş tüm hayatlara dair bir şeyler söylüyor.

Catherine O’Flynn, İngiltere ve Amerika’da pek çok ödül alan ve büyük ilgi gören bu romanında, bir kayboluştan yola çıkarak bu olayın başka hayatlardaki yansımalarına uzanıyor ve aynayı bizlerin yaşamlarına, yaralarına, kayıplarına doğru tutuyor.

Kaybolan, yol ayrımları karşısında nereye gideceklerini bilemeyenlerin, kayıplarıyla yaşamayı bir türlü öğrenemeyenlerin, içinde yaşadığımız şu tuhaf ve karmaşık dünyada zaman zaman yolunu şaşırmadan edemeyenlerin hayata bambaşka gözlerle bakmasını sağlayacak, akıllardan kolay kolay silinmeyecek bir roman.

10 Kasım 2008 Pazartesi

Woody Allen ve SIRF ANARŞİ

Woody Allen'ın yirmi yılı aşkın bir aranın ardından yayınladığı ilk kitap SIRF ANARŞİ, Sıla Okur'un özemli çevirisiyle ilk kez Türkçede.

Woody Allen, 2007 yılının son günlerinde çıkan ve neredeyse bir yıldır çoksatanlar listelerinde yer alan SIRF ANARŞİ’de, daha olgun bir duruşla, daha komik ve daha ilginç malzemelerle yeniden okurlarının karşısında. Woody Allen’ın Sırf Anarşi’si, seksten fiziğe, siyasetten felsefeye ve gündelik hayatın kahkahalarla güleceğiniz absürt detaylarına dokunan, eğlenceli ve entelektüel bir başyapıt.

Sırf Anarşi, zekayla ışıldayan mizahıyla biraz gülmeye ihtiyacı olanların, imparatorların yeni giysilerini fazla umursamayanların, dünyada olan bitenler karşısında bir adım geride duranların, düşüncelerinin sınırsızlığına hâkim olamayanların ve içi sıkılan tüm insanların başucu kitabı.

9 Ekim 2008 Perşembe

Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın

11 Eylül’de babasını kaybeden Oskar, birkaç sene sonra mavi bir vazonun içinde bir anahtar bulur… Anahtar babasına aittir ait olmasına da, New York şehrindeki 162 milyon kilitten hangisini açmaktadır?

Amerikalı yazar Jonathan Safran Foer, Günter Grass’ın Teneke Trampet’inden, Paul Auster’ın Ay Sarayı’ndan ve Italo Calvino’nun yazınındaki muzip dinamizmden izler taşıyan Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın’da insanlık deneyimini şaşırtıcı tesadüfler, derin acılar, büyük yalnızlıklar, iç içe geçmiş hayatlar ve sınırsız bir yaşama sevinci merceğiyle konu ediyor. Amerika’da büyük ilgi gören ve ses getiren roman, akıcı dili, zengin anlatımı ve çığır açan tekniğiyle içinde yaşadığımız zamanların bir klasiği.

“Azıcık öpüşebilir miyiz?” dedim.

“Pardon?” dedi ama yüzünü geri çekmedi. “Benim sizden hoşlandığım gibi, sizin de benden hoşlandığınızı görebiliyorum.” “Bence iyi bir fikir değil bu,” dedi. Hayal kırıklığı 4. Neden, diye sordum. “Çünkü ben kırk sekiz yaşındayım, sen ise on iki,” dedi. “E?” “Ve evliyim.” “E?” “Ve seni tanımıyorum bile.” “Beni tanıyormuşsunuz gibi gelmiyor mu size yani?” Yanıt vermedi. “Kızaran, gülen, dine inanan, savaş açan ve dudaklarıyla öpüşen tek hayvan, insandır,” dedim. “Yani bir bakıma, ne kadar çok dudaktan öpüşürsen o kadar çok insansın demektir.” “Ya daha çok savaş açarsan?” Bu sefer yanıt veremeyen bendim. “Sen tatlı bir çocuksun,” dedi. “Delikanlı,” diye düzelttim. “Ama bence bu, iyi bir fikir değil.” “İyi fikir olmak zorunda mı?” “Bence zorunda.”

“Hiç değilse bir resminizi çekebilir miyim?”

(çeviren: Algan Sezgintüredi)

Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın, kayıplara, arayışlara, insan ilişkilerine, yalnızlığa, kalabalıklara, acıya ve coşkuya, içinde yaşadığımız şehirlerin labirentlerine, asla adresine ulaşamayan mektuplara, gece yarısı anlatılan masallara, rüyalara ve gerçeklere, söylenen ve asla söylenememiş sözlere dair çarpıcı, eğlenceli, sürprizli ve birazcık da sihirli bir roman.

Geçen sene bu zamanlarda Paco Ahlgren'in Ölümsüz'ünü yayına hazırlarken kitabın ait olduğu janr içerisinde - fantastik gerilim/macera- sıradışı olduğunu biliyorduk. Douglas Cole'un paralel evrenleri kapsayan; Taoizme, satranca, uyuşturucu bağımlılığına ve borsanın dalgalanmalarına değin uzayan macerası heyecan verici ve şaşırtıcıydı. Yayınlanmasından birkaç ay sonra The Economist dergisi Amerikan finans piyasalarının çökeceğini öngören bir haber yaptığında Ölümsüz'ü akla getirmeden edemedik. İçinde bulunduğumuz ve piyasaların altüst olduğu şu günlerde ise, bağımsız bir yayınevinden çıkmış ve fazla tanınmayan, ayrıca finans sektöründe uzun yıllar çalışma tecrübesi de olan yazarın düpedüz kahinlik yaptığını ve yaşanılan ekonomik krizi öngörerek romanına yerleştirdiğini düşünmemek imkansız.

"Yirmi üç yaşına girdiğim yılın sonbaharında, yavaşlayan ekonomi karşısında borsa çözülmeye başlamıştı... Her şey dibe vurunca iyisiyle kötüsüyle şirketler de değer kaybetti. Dünyanın en iyi şirketlerinin hisse fiyatlarının değer kaybedişlerini izliyordum. Ve sonunda olanlar oldu: Ekonomi kimsenin gözünün yaşına bile bakmadan bir anda çöküverdi. Onlarca yıldır görülmemiş, berbat bir ekonomik kriz yaşanıyordu. Birleşik Devletler Merkez Bankası'nın durumu düzeltmek için yaptığı sayısız müdahaleye rağmen piyasalar birkaç ay gibi bir sürede yerle bir oldu. Akla hayale sığmayacak bir servet batırılmıştı. Hiçbir düzelme ümidi de görünmüyordu. ..."

Okuyun, göreceksiniz.

13 Eylül 2008 Cumartesi

Ülkemizde Aşk Bir Varmış Bir Yokmuş isimli romanıyla tanınan Tom Perrotta’nın Amerika’da büyük ilgi uyandıran kitabı Yatak Odası Dersleri Türkçede. The New York Times’ın Yılın Dikkat Çeken Romanları seçkisine giren, amazon.com’da Yılın En İyi Kitapları listesinde yer alan Yatak Odası Dersleri, bir grup muhafazakarın güç odağı haline geldiği sıradan bir Amerikan banliyösündeki insanların kesişen hayatlarını konu alıyor. Kamusal alanda yaşanan gerginliğin gölgesinde, kişisel dinamiklere ve belirleyici kırılma noktalarına eğilen Perrotta, Yatak Odası Dersleri’nde inançlar söz konusu olduğunda insanların nerede olurlarsa olsunlar benzer sorunlarla yüzleştiklerini gösteriyor.

Bir grup insanın çevrenizde güç odağı haline geldiğini ve neye inanıp, nasıl yaşayacağınızı belirlediğini düşünün… İnançlarınız sadece size ait olmaktan çıkıp başkalarınca sorgulanabilir mi? Ya ilişkileriniz? Kimliğiniz? Çocuklarınızı nasıl yetiştireceğiniz? Cinsellik bile “öğretilirken,” aşka, mutluluğa ve kendi doğrularınız ışığında yaşayacağınız bir hayata yönelik inancınız sağlam kalabilir mi?

Tom Perrotta, Yatak Odası Dersleri’ni yazarken sonuçları çevresinde büyük şaşkınlık yaratan ve George W. Bush’u yeniden Amerika Birleşik Devletleri başkanlığına getiren 2004 yılı seçimleri sonrası atmosferden ilham aldığını söylüyor. “Çevremdeki herkes ‘Bu insanlar da kim?’ –George W. Bush’a oy verenler kast ediliyor- diye soruyordu. Bir romancı olarak eksik hissettim ve ülkede gerçekleşen büyük değişimi kaçırmış olduğumu düşündüm. Yaptığım, bu sorunun ve cevabının ardında yatan dünyayı keşfe çıkmaktı.”

New Jersey doğumlu Perrotta, halen Boston’da yaşamakta ve ülkemizde Küçük Günışığım adıyla gösterilen Little Miss Sunshine filminin Oscar ödüllü ekibiyle Yatak Odası Dersleri’nin sinema uyarlaması üzerinde çalışmaktadır.