26 Nisan 2019 Cuma

Tesadüf eseri




Soru: Askere gidinceye kadar yazar olmayı düşünmemişsin. Nasıl oldu? 

Etgar Keret: Askere en iyi arkadaşımla aynı zamanda gittim. Aslında o benden önce gitmişti, onun birliğine nakil olmamı sağladı. Çok zor geçiyordu askerliğim. Moralim çok bozuktu. Benim disiplin sorunum vardı, bir birlikten ötekine postalanıyordum. Başımı sürekli üstlerimle belaya sokuyordum. (...) Arkadaşım beni kendi birliğine naklettirdiğinde hayatım kurtuldu, çünkü feci bunalımdaydım. Arkadaşımın bilgisayar eğitimi almışlığı vardı, benim yoktu, ama o benim bir bilgisayar dâhisi olduğumu söyleyip beni oraya naklettirdi. Neyse ki yapılması gereken iş çok karmaşık değildi. Bir bilgisayarın karşısında oturman ve bir sorun çıktığında halletmen gerekiyordu, fakat hiç sorun çıkmıyordu. Görevin adı ‘Quasimodo’ydu, ki kulağa hiç hoş gelmiyor. Bir odada tek başına oturuyordun. Yerin beş kat altındaydı, pencere falan da yoktu. O göreve kimse talip olmak istiyordu, çünkü çok sıkıcıydı, ama biz yapmayı sürdürdük. Sonra arkadaşım çok ağır bir bunalım geçirdi. O sıralar astımım olduğu için nöbet görevimden kaytarıyordum. Fakat o gün sırf arkadaşımla birlikte olabilmek için göreve talip olmuştum. Yom Kipur’du ve birlikteydik. İyi görünüyordu. Sonra benden yan odadan bir şey getirmemi istedi ve dışarı çıktığımda kafasına sıktı. Çok zordu benim için. ‘Nimrod Çıldırışları’ son derece otobiyografik bir öyküdür aslında. Ben 19 yaşında kalmaya devam ettikçe arkadaşımın da benimle olacağına dair bir inancım vardı. Büyüdüğüm anda kaybolacaktı, oysa 35–36 yaşımda bile 19 kalabilirsem onunla ilişkimi sürdürebilecektim. Böyle düşünüyordum.

Soru: Öyküyü ne zaman yazdın? 

Etgar Keret: 97’de. Fakat arkadaşım kendini vurmadan çok önce intihardan söz etmeye başlamıştı. Bir keresinde beni annemin evine bırakmıştı, arabada otururken ona, “Kendini öldüremezsin. Sen benim arkadaşımsın. Canına kıyarsan ben üzülürüm,” dediğimi hatırlıyorum. O da bana şöyle demişti: “Bana senin için yaşamaya devam etmem gerektiğini söyleyemezsin. Ben kendim için yaşamaya devam etmeliyim, fakat yaşamaya devam etmek için bir neden bulamıyorum. Bana yaşamaya devam etmemi gerektiren bir neden söylersen, kendimi öldürmeyeceğim.” Sabahın biriydi. Arabada oturuyorduk. Söyleyecek bir şey bulmaya çalıştım, fakat bulamadım. Dört saat oturduk arabada. Hiç konuşmadan. Radyo falan da yoktu. Hayatımın en uzun saatleriydi. Arabadan inersem bir şey söyleme şansımı yitireceğimi biliyordum, yine de söyleyecek bir şey bulamadım. Sonunda kapıyı açıp ona veda ettim. 

Soru: Bir neden bulamadın mı? 

Etgar Keret: Onu ikna edebilecek bir şey bulamadım. Hiçbir şey diyemedim. Yazdığım ilk öykü olan ‘Borular’ ona yazılmış bir cevap niteliğindeydi, bir çıkış yolu bulmak zorunda olduğuna dair. Benim için çıkış yolu öykü yazmaktı, fakat o gün onunla arabada otururken kendi çıkış yolumu bilmiyordum. Ben askerde çok mutlu olduğumdan değil. Ben de onun kadar mutsuzdum askerde. Ona, ‘Bir yol olmalı’ demiştim, başka bir şey söyleyememiştim ama. O zamandan beri yazıyorum. 

Soru: ‘Borular’ öyküsünü arkadaşının ölümünden ne kadar sonra yazdın? 

Etgar Keret: İki hafta sonra. 

Soru: Kendini öykü yazarken bulmak seni şaşırttı mı? 

Etgar Keret: ‘Borular’ı bitirdiğimde öykü olduğundan emin değildim. Tanıdığım birkaç kişiye sordum, öykü için çok kısa olduğunu söylediler. Kimseyi ilgilendireceğini düşünmediklerini söylediler. ‘Fena değil,’ dediler, ‘ama biz arkadaşın olduğumuz için sevdik, arkadaşın olmasaydık yine sever miydik bilemeyiz.’ Ben öykü yazmayı sürdürdüm, fakat onların öykü mü, yoksa bir kaçış yolu mu olduklarını bilemiyordum. Yayınlatmak için hiçbir çabam olmadı. 

Soru: Yayınlatmaya ne zaman karar verdin? 

Etgar Keret: Askerden sonra üniversitede okumaya başlayınca. Burslu okuyordum. Sabahları erken kalmakla sorunum vardı, bu yüzden sabah derslerini kaçırıyordum. Rehber öğretmenim bana, ‘sabah derslerine girmediğin için bursunu iptal etmeyi düşünüyorlar. Geceleri yaptığın bir iş olduğunu iddia edebilirsen, siyasi eylemci falan olduğunu söylersen, bunu mazeret olarak kullanabiliriz,’ dedi. Ona öykü yazdığımı söyledim. ‘Güzel,’ dedi, ‘onları edebiyat profesörüne veririm, üzerine öykülerin postmodern ya da yıkıcı olduklarına dair bir not yazıp onlara verir’ Ben de kabul ettim. Öykülerimi edebiyat profesörüne verdi, o da aynı dediği gibi bir mektup yazdı. Bursu kurtardım. Bir sene sonra o profesör beni aradı ve ‘Hatırlıyorsan, bir sene önce senin için burs komitesine bir mektup yazmıştım, şimdi bir yayınevinin başına geçtim, başka öykülerin olup olmadığını merak ediyorum?’ dedi. Ona birkaç öykü götürdüm, hepsini kabul etti. 

Soru: Onları kitap olarak mı yayınladı? 

Etgar Keret: Evet. Benim başıma her şey tesadüf eseri gelir. Oysa hayatım boyunca çok matematikseldim.

(Etgar Keret'in klasik sayılacak Believer söyleşisinden geldi, sene 2006, tamamı için buraya... Görsel, Keret'in önceki yıllardaki ziyaretlerinden birinden. Seviyoruz.) 

1 yorum: