26 Mayıs 2014 Pazartesi

Kırılma



“Kırıldıkça açılır, kırıldıkça yeniden başlar insan, işte bu önemlidir.”*

Yumurtalığa düştüğü andaki kırılmadan bir sonrakine, doğumdan meçhule uzanan bir yaşam dökümü... Henry Miller, Oğlak Dönencesi’nde dünyaya savruluş öyküsünü, medeniyet denen utanç panosunun üzerine insan mozaikleri işleye işleye işleye anlatıyor. Kırılmalar, öyle temel ki yaşam tecrübesinde, ardı arkası gelmiyor. Bitimsiz bir döngü bu; yaşamak için verilen savaş - hüzün ile sevinç, haz ile hezeyan arasında gidip gelen bir trans hali.

Arka planda iki büyük savaşın arasında, ‘gelişim’in kucağında bir Batı medeniyeti; kapitalist anlayışın dörtnala koştuğu, gıdım gıdım yontulmakta olan New York şehri. Burası Amerika, ‘özgürlükler ülkesi,’ ama karnınız açsa şayet, özgürlükten vazgeçip köleliği kabul etmeniz gerekecek. Vitrinde ışıkların altında pırıl pırıl parlayan şey her ne ise bir hayalden ibaret ve hayaller, ekonomiyi şahlandıracak dinamonun dişlileriyle kol kola girmiş, öğütecek yaşamların peşine düşmekte. Medeniyet dedikleri savaş, kölelik ve beton yaratan bir düzenden fazlası, kendi çocuklarını yiyen bir Tanrı’dan başkası değil ve görmek için gözlerinizi açık tutmanız yeterli gelecek.

Yumurtalıktan mezara, siperlerden meydanlara, kasıklardan zihne uzanan bir mücadelenin öyküsü Oğlak Dönencesi.

Çarklara karşı, bir başına.


(Paris Söyleşileri, Henry Miller & G. Belmont. Çeviri: Özdemir İnce. Simavi Yayınları, 1991. Görselde Grand Central Tren İstasyonu, 1930'dan kalma bir kare, fotoğraf Hal Morey'e ait.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder