3 Eylül 2014 Çarşamba

Üstün



Timsahlarla yüzen bir anne, Kızılderili şefi havalarında bir baba, dâhi olduğundan emin bir ağabey, ruhlarla konuşan bir abla... Florida bataklığında, timsahlarla yaptıkları gösterilerle geçinen bir ailenin en küçük kızı Ava Bigtree, kara bir balon gibi havada asılı duran yazgılarının onlar için neler planladığını, gelecekte kendilerini nelerin beklediğini bilemiyor. Bir tek hayali var: gelmiş geçmiş en iyi timsah güreşçileri arasında anılmak, şampiyon olmak ve ailesini kurtarmak.

Timsah güreşinde birinci kural, sizi izleyecek birilerinin bulunması elbette. Önce izleyiciler bulunmalı. Sonra, bir ölüm-kalım savaşı verilmeli; bir tür tahtırevalli hareketi - eğer izleyici, güreşçinin ölüm tehlikesi ile yüz yüze olduğunu düşünmezse, canavarla güreşmenin anlamı yok çünkü. Timsahlar tehlikeli, evet; ama yaşamın kendisi bir timsahtan daha insafsız, hayat bir timsahtan çok daha merhametsiz olabilir. Yaşamla mücadele ederken, belki de, üstün çıkmak için gereken, benzer bir tahtırevalli hareketidir; nihai darbeyi almadan önce elbette. Zira o mücadelede, kaybedenin kim olacağı, insanın doğduğu günden belli.

Karen Russell'ın Timsah Park'ta yarattığı roman evreni, Ava'nın timsahlara mide taşlığı niyetine attığı bilyeler gibi biraz: renkli, sürprizli ve hareketli. Çeperinde yaşadıkları dünyaya ayak uydurmak istemeyen ama yazgılarına boyun eğen kahramanların her biri, kendi kaçış stratejisini yürürlüğe koyarak suları bulandırıyor. Gerisi mi?

Biraz git-gel; bir tür tahtırevalli hareketi.

Kazanacak olan belli... Ya da soralım: Öyle mi?

2 yorum:

  1. Bugün kitap sever arkadaşlarımı hemen haberdar ediyorum, okusunlar ki üzerine konuşabileceğimiz bir kitap daha olsun. Bu arada biraz da gülümsemeniz için bir link gönderiyorum size, belki çoktan görmüşsünüzdür ama... İşte ülkemizdeki Timsah Park: https://www.facebook.com/pages/Timsah-Park/419458658172995

    YanıtlaSil