Yıkımdan kaçamasa
da, kadınlar ve özellikle kadınların cinsel organlarına yönelik merakıyla
Bunny, tipik bir zampara olmaktan mutlu etmeyi başaramadığı karısı Libby’ye
olan sevgisi ve karşısındaki çaresizliğinin yoğunluğuyla bir ölçüde kurtulur
aslında. Yine de bu sevgi Libby’nin mahvını önleyemeyecek, ancak Bunny’nin
romanın doğaüstü unsurlarla bezeli finalinde bağışlanmasını sağlayacaktır.
Karanlık, kirli, tavanları giderek alçalan, grotesk bir dünyada Bunny’nin
arınmasını olası kılan, yine Libby’ye duyduğu sevgi olur. Ozan Nick
Cave’in Bunny Munro’nun Ölümü’nde anlattığı öyküde de tıpkı müziğinde olduğu
gibi, eşine az rastlanacak türden bir bileşim olduğu söylenebilir – yazar
karakterine şefkat ve dehşetin tam dengede durduğu hassas bir teraziyle
yaklaşmaktadır.
Nick Cave’in
kurguladığı Bunny Munro karakteri her ne kadar sapkınlığın ve felaketin
sınırlarında dans ediyor da olsa, Bunny’nin dokuz yaşındaki oğlu, Bunny Junior
o denli masum, o denli tatlı, o denli şefkatle kuşatılası bir figür olarak
çıkıyor karşımızda romanda. Öyle ki, romanın temel öğelerinden biri olan
baba-oğul ilişkisi, bu iki birbirine zıt çehrede tüm doğallığıyla hayat
buluyor. Bunny Munro, dokuz yaşındaki oğlu Bunny Junior ile hayatta yalnız
kalmıştır ve onunla ne yapacağına dair en ufak bir fikri yoktur. “Kendi
kıçını bile zor bulan bir çocukla ne yapılır?” diye sorar kendi kendine. Bunny Junior onunla
satış-pazarlama seyahatlerine gidecek, o her zaman yaptıklarını yaparken
–hazdan hazza koşarken, toplum adabına aykırı davranışlar sergilemekten ötürü
uyarılırken, otel odalarında şişeler dolusu alkol tüketirken- babasına eşlik
edecektir. Bunny Junior, o yaşlardaki çoğu erkek çocuğu gibi bakar babasına –
sevgi ve saygı dolu, imrenerek. Olayların akışı içerisinde bu cana yakın,
hassas çocuk kendi iç dünyasından ayrılmayacak, bir başka deyişle babasının
yaşantısı karşısında masumiyetini yitirme tehlikesiyle kalmayacak şekilde
korunacaktır. Nick Cave, romanı yazarken temel kaygısının Bunny Junior olduğunu
ve Bunny Munro’nun oğlunun sevgisiyle bir canavar gibi görünmekten çıkıp
insancıllaştığını belirtmiş. Romanın dili de, bu iki birbirine zıt kurgulanmış
ancak sevgi bağıyla bağlanmış karakterin dünyasını yansıtacak şekilde
oluşturulmuş. Bunny Junior’ın mercek altında olduğu anlar; çocuğa has, sade ve
masum bir tını ile çınlar adeta: “Bunny Junior … yine de ne düşüneceğini
bilemez. Edgar Rice Burroughs’un Tarzan’ı
yazdığını bilir, aynı anda suyun hem altını hem de üstünü görebilen dört
gözlü balıklar olduğunu bilir, hatta giyotini Joseph Guillotin’in icat etmediğini bilir fakat
yanaklarından yaşlar süzülürken hiçbir şey söylemeden, nereye gittiğini
bilmeksizin araba süren babası için ne yapabileceğini bilmez. Babası bir
markette durup bir paket sigara ile bir şişe viski satın almıştır. Baca gibi
sigara ve balık gibi viski içerken durmaksızın ağlayıp arabayı deli gibi
sürmektedir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder