Neden geleceği değil de geçmişi anımsarız?*
Geçtiğimiz hafta, içinde kitap barındırmayan, sadece dijital metinlerin incelenebildiği bir kütüphaneye dair haberler dolaşımdaydı... Gelecekte kütüphaneler böyle olacak mı, olmayacak mı, basılı kitap ölecek mi, ölmeyecek mi tartışmaları süregiderken Gelecek Kütüphanesi adlı bir oluşuma dair duyuru, tartışmanın eksenini değiştiriverdi: Gelecek Kütüphanesi, İskoç sanatçı Katie Paterson'un önderliğinde başlatılmış bir proje ve kütüphanede okuyacak bir şey -dijital ya da kağıt- bulunmuyor. Yüz yıl boyunca da bulunmayacak.
Guardian'ın haberine göre Gelecek Kütüphanesi projesi, 2114'e değin her yıl çeşitli yazarlardan yeni kaleme aldıkları metinlerin elyazmalarını toplayacak, bunlar, Oslo'daki Deichmanske Halk Kütüphanesi'nin özel bir odasında mühürlü kutular içinde saklanıp 2114 yılında, kütüphaneye bağışlanan arazide yetiştirilen ağaçlardan üretilecek kağıda basılacak. Projeye katılan ilk yazarın ise Margaret Atwood olduğu açıklandı; Atwood, bir zaman kapsülü görevi görecek olan yeni metnini bu projeye dahil ettiği için kıvanç duyduğunu belirtiyor.
Blogda daha evvel Jonathan Safran Foer'in boş sayfa koleksiyonundan bahsetmiştim; proje, tam da Foer'in esinlendiği boş sayfalar gibi, okura hayal edilecek koskoca bir evren sunuyor; okunmamış tüm kitapların barındırdığı olasılıklar... Öte yandan zaman kapsülü fikri, daha doğrusu şişe içine konmuş bir not gibi, bugüne dair olanı yüz yıl sonrasına iletme arzusu, kendi içinde nostaljik, hatta retro bir tat taşıyor sanki - Carl Sagan'ın önderliğinde uzaya gönderilen tuhaf mesajlar gibi. Atwood, yazdığı metnin yüz yıl sonrasının dünyasında linguistlerce 'çözülmesi' gerekebileceğinden bahsetmiş; dilden öte, günümüze has kültürel kodların anlaşılıp anlaşılamayacağı, yazılanın okurun yaşadığı dünyada bir rezonans taşıyıp taşımayacağı tartışılsa daha yerinde olabilir... Ya da, yüz yıl sonrasında açılmak üzere mühürlenmiş bir kutunun içindekiler yerine, yüz yıl boyunca saklanmış olma ediminin ilgi uyandıracak olması.
Kayıtlara geçmiş en eski zaman kapsülü, Steve Thurber adlı kişinin Vancouver Island sahilinde bulduğu şişenin içindeki mektup olarak anılıyor. Fakat Thurber, 1906 yılında denize atılmış şişenin tıpasını açıp içindeki mektubu okuma niyetinde olmadığını, bunun saklanması gerektiğini düşündüğünü belirtmiş. Benzer keşiflere dair web aramalarında da, mesajların içeriği değil, nasıl ve nerede bulundukları, kaç yıllık oldukları vurgulanmış. Aradan geçen yıllarda mesajlar, mesaj niteliğini kaybetmiş, zamana karşı dirençleri üzerinden tartışılır olmuş.
Yayımlandıktan yüzlerce yıl sonra halen okunan, anlaşılan, etkili olan metinler, geçmişle bugün arasında köprü kurar elbet; kutularda saklanıp sonradan gün yüzüne çıkarılmalarına gerek olmadan. Gelecek Kütüphanesi, gelecekte ne denli heyecan uyandırır bilemiyorum; fakat bu metinleri okuma fırsatı bulamayacak olan bugünün insanlarına cazip gelecekleri kesin. Metnin kendisinin değil, yüz yıl boyunca gizlenecek olmasının yarattığı heyecanı öne çıkaran; asla okunmayacak olanın olasılıklarını vurgulayan bir girişim daha ziyade, en azından benim gözümde. Gelecektekilere neler ifade edeceği değil, bugüne dair söyledikleriyle ağır basan; mesela basılı kitabın ölmeyeceğine, yüz yıl sonra ağaçların halen kağıda dönüşebileceğine dair söylediğiyle. Gelecekte rafların hala kitaplarla dolu olduğu mekanların, bugünkü tahayyülüne dair.
Sagan'ın en iyimser yaklaşımla 'naif' denecek mesajları da -uzaylılar bir yana- bizlere, kendimizi nasıl gördüğümüz ve nasıl yansıtmak istediğimize dair bir şeyler söylemiyor mu esasen? Dünyalı olmayanlara ne ifade ediyor bilemiyorum; ama Simpsons'ın bir bölümünde altın plakayı ters tutarak anlamlandırmaya çalışan uzaylılar üzerinden gelişen espriyi anımsıyorum. Eh, ne olacağını bilemeyiz, ama Sagan'ın -belli muhafazakar yaklaşımların etkisinde kalarak- cinsel organından yoksun olarak resmettiği kadın imgesinden iyidir yine de. Ya da, yeni bir proje kapsamında uzaya yollanması tasarlanan global selfie'den.
Gelecek de bir gün gelecek, ama manzarayı hayal etmek, bilim kurguya giriyor. O zaman da istikamet belli: Kütüphane.
(*Stephen Hawking, Zamanın Kısa Tarihi. Blog yazarınız için bir zaman kapsülü sayılacak, Atwood'un kaleme aldığı, 1992 Afa basımı Kedi Gözü'nün girişinde yer almış. Görselde, Sagan'ın önderliğinde uzaylılara gönderilen tartışmalı dünya mesajlardan biri.)
İngilizcem neredeyse hiç olmadığından yazdıklarından haberim dahi yoktu. Benim açımdan oldukça bilgilendirici bir yazı oldu. Teşekkür ederim.
YanıtlaSil