"Fakat şu da doğru; hikayeler bizi kurtarabilir."*
21-27 Eylül haftası, Amerika'da Yasaklı Kitaplar Haftası olarak kutlanıyor. Yasaklı kitabın kutlaması mı olur demeyin, hafta boyunca sansür karşıtı etkinlikler düzenleniyor, yasaklanmış kitaplara dikkat çekiliyor, okuma özgürlüğünün önemi vurgulanıyor. Yasaklı derken, söz konusu yasakların, en azından bu yıllarda, ağırlıklı olarak kütüphaneler ve okulların dayattığı, kitapların genel erişimine dair yasaklar değil de, gelen şikayetler uyarınca okul ve halk kütüphanelerine sokulmamaları üzerinden gelişen kısıtlamalar olduğunu belirtmek gerek. Gazap Üzümleri, Fareler ve İnsanlar, 1984 ya da Bülbülü Öldürmek gibi çağdaş klasikler, Amerikan kütüphanelerince içeriklerinden ötürü yasaklara tabi olmuş eserler; 2013'ün en sık yasaklanan kitabı/serisi ise Harry Potter. (Ya çocuklarımız büyüye meraklanır, dinden uzaklaşırsa yollu bir hezeyan doğrultusunda.)
Malum, Türkiye, yayımlanmamış bir kitabın yasaklandığı ülke olarak bu konuda sınır tanımıyor; yine de uygulamadaki farklılıkları atlamamak önemli.
Tim O'Brien'ın 1990 yılında basılan, yazarın Vietnam'daki savaş deneyiminden sonra anımsama ve yazma edimine eğilen kitabı Taşıdıkları Şeyler, 2001, 2003 ve 2007 yıllarında, Amerika Afganistan ve Irak cephelerine asker yolladığı sıralarda çeşitli eyaletlerce yasaklanmış örneğin; gerekçeler ne olursa olsun, zamanlama manidar. Vietnam'dan neredeyse otuz, yazımından on yıl sonra, hakkında gündeme gelen yasaklar, kitaba dair değil, sansürcü zihniyetin kaygıları hakkında ipucu veriyor esasen.
Ugresiç'in Okumadığınız için Teşekkürler'inde bir Neil Postman alıntısına rastladım; yazar, özetle Orwell'in kitapları yasaklayacak olanlardan, Huxley'nin ise kitap okumak isteyecek kimse kalmadığından yasaklara dahi gerek duyulmayacak bir dünyadan korktuğunu belirtmiş... Kitapların okunmadığı bir dünya tahayyülünün yarattığı dehşet, kanımca, kitapların yasaklandığı bir dünyanın dehşetinden daha büyük, daha derin değil; daha doğrusu, bu iki dehşeti kıyaslamak, pek anlamlı değil. Öte yandan Huxley'e atfedilen, Brodsky'nin, 'Kitap yakmaktan daha beter suçlar vardır, bunlardan biri onları okumamaktır'ı ile bağdaşan bir duruş ve kitaplarla savaşmak, kitapları hiçe saymanın aksine, onları geçerli kılmanın yollarından biri. Yine de bugün, Ray Bradbury'nin deyişiyle 'kitap yakmanın türlü yolu bulunduğu, dünyanın ise elinde kibritle hazır bekleyen insanlarla dolu olduğu' göz önünde bulundurulursa, yasakları salt kitabı önemseyen bir pratik olarak değerlendirmek doğru olmasa gerek.
"Ölü değilim. Fakat ölü olduğumda, şey gibi... Bilemiyorum, kimsenin okumadığı bir kitabın içinde olmak gibi. (...) Eski bir kitap. Kütüphanenin raflarından birinde, bu yüzden güvende, falan, fakat kitabı çok, çok uzun zamandır kimse o raftan çekmemiştir. Beklemekten başka şey gelmez elinden. Birinin kitabı raftan alıp okumasını ummaktan başka."**
Umut var.
(Alıntılar, Tim O'Brien, Taşıdıkları Şeyler. Çeviren: Avi Pardo.)
Bana göre kitapları okuyan birileri (bizim gibi) her zaman olacaktır. O meraklı tipler oldukça okunmamasından korkmaya gerek yok; ancak şu da var, etkilendiğimiz yazarları eşe dosta anlatırken birçok kişi bizim satırlarına vurulduğumuz kitaplardan tiksinebiliyor. Artık nasıl anlattıysam Hakan Günday'ın ilk kitaplarını okumadan iğrenen insanlar gördüm. Yasaklı kitaplar da zaten "kitapları okumadıkları halde elde ettikleri güce dayanarak" yasaklayan insanlar tarafından gündeme geliyor. Nitekim bu tartışmalar daima olacaktır ve bir anlamda da bu tartışmalar sayesinde edebiyat güncelliğini koruyabilecektir.
YanıtlaSil