1 Nisan 2015 Çarşamba
Anlamı?
Birkaç günlüğüne mecburen aldığım kafa molası, bir haftaya dönüştü - rutin akışınız hele bir aksasın, zamanın nasıl akıp gittiğini ve nereye konumlandığınızı anlamak mümkün olmuyor. Velhasıl, uzayda kayıp halde geçirdiğim belirsiz sürenin ardından yeniden karşınızdayım sevgili blog okuru - ve devamlılıktan taviz vermeyeceğimi umuyorum. Neyse, geri geldim anlayacağınız, ama biraz paslı, bugünlerde herkes gibi biraz keyifsiz, biraz da bahar sersemliğinden mustarip haldeyim, notlarım derseniz dağ olmuş, ama bir ucundan tutmak, bir yerden başlamak gerek...
Geçen haftanın en çok ses getiren edebiyat olayı, Cervantes'in kemiklerinin bulunmasıydı sanırım. Çağımıza has bir biçimde, önce türlü beyanat vasıtasıyla kemiklerin bulunduğu manastırın -ücret karşılığında elbette- ziyaretçilere açılabileceği söylendi, sonra bu vesileyle Don Quixote'nin yeniden gündeme gelmesinin ne güzel olduğu belirtildi, vs. Birileri, kemiklerin Cervantes'e ait olup olmadığının yüzde yüz kesinlikle ortaya konamayacağını da söyledi ama, pek kulak asan çıkmadı, ajansların habere, yayıncıların yeni baskılar için yeni vesilelelere, İspanya ekonomisinin itici güce, güncele odaklı kitabevlerinin kitabı yeniden sergilemek için yeni bir gelişmeye, turistlerin yeni selfie'ler çekip paylaşacak yeni seyahat noktalarına, okurların ise biraz heyecana ihtiyacı vardı... Kemiklerin gerçekte kime ait olduğu, ya da, gerçekten bahsederken neyin kastedildiği pek de önem taşımıyor esasında, zira hayatlarımızı şekilleyen tek gerçek var şimdi: Tüketim. Tüketim demişken, bir başka yazarın kemiklerinden yeni kitapların yükseleceği de duyuruldu, Ejderha Dövmeli Kız serisinin David Lagenkrantz adlı bir yazarın kaleminden, yaratıcısı Stieg Larson'un adıyla devam edeceği 'müjdesi' kitap piyasasını 'canlandırmak' gerektiğini düşünenleri sevindirdi.
Bir parantez açayım burada, geçenlerde rastladım, daha önce de bahsetmiştim, romancı Haruki Murakami websitesinde okurlarından gelen soruları yanıtlıyor, sorular da, Güzin Abla klişelerinden tutun ezoterik sayıklamalara değin uzanıyor... Bir okur, sanırım sayıklama bağlamında, romancıya 'hayatın anlamı'nın ne olduğunu sormuş, buyrun cevabı:
"Bu soruya yanıtım 'Bu, öldükten sonra düşünülecek bir şey' olurdu. Halihazırda yaşıyor iken, hayatın gerisinde yatan anlamı görmek oldukça güç. Hepimiz bir şeylerle meşgulüz ve türlü duruma kapılıp gitmiş haldeyiz. O yüzden buna, bu dünyadan göçtükten sonra dilediğimiz gibi kafa yoralım. Sonuca o zaman ulaşmanın çok da geç sayılacağını sanmıyorum."
Kimi zen koan'larında, müridi ustasına benzer bir soru sorar, usta da, şimdi git bulaşıkları yıka, vs gibi bir cevap verince mürit o anda aydınlanır ya... Soruyu soran bu yanıt karşısında ne hissetti bilinmez, ama hayatın anlamını soran kişinin kafasına -elbette ki metaforik olarak- kirli bir çorba kasesi indirmek, bu soruya yanıt benzeri bir şey vermekten daha anlamlı sanıyorum.
Hayatın anlamı? Belki de kemiklerde saklı.
Görselde, kendince bir filozof sayılacak Snoopy, Galata dolaylarında arz-ı endam ederken... Aşağıda, Snoopy'nin gerisinden ayrıntı, karalamalar, belki de hayatın anlamı.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder