İnsan neyle yaşar? Herta Müller, Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım’da, sorguya çağrılı bir kadın kahramanın yolculuğu ekseninde ezici bir devlet düzenini ve düzenin tahakkümü altında verilen yaşama uğraşını sayfalara döküyor. Umudun olmadığı, renklerin tümden griye çaldığı ve her iki kişiden birinin muhbirlik yaptığı bir ülkede delirmeden yaşamak, kahramanın yegâne temennisi haline geliyor.
Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım, anlatıcının onu sorguya götürecek olan tramvaya binişiyle başlıyor ve inişinden az sonra, bir çıkmazın orta yerinde sona eriyor. Görünürde kısa bir yolculuk bu, bir duraktan diğerine, tramvayın içinde... Ancak manzara, kahramanın geçmişi, kayıpları ve cılız kaçış umutlarıyla şekilleniyor, koca bir yaşamın dökümü kısacık bir tramvay yolculuğuna sığıveriyor. Sevginin nefrete, nefretin şiddete, şiddetin işkenceye, işkencenin bağlılığa dönüştüğü çıkmazlardan oluşan bu coğrafyada atılan her adım, akla düşen her resim kuşkuyu artırıyor, mantığın sınırlarını zorluyor.
Müller’in Romanya’daki yaşamından belli belirsiz izler taşıyan Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım, adsız bir kadın kahramanın, bitimsiz bir gözaltı sürecinde verdiği yaşam mücadelesini ortaya koyarken bir devrin deliliğini gözler önüne seriyor.
Dosdoğru ilerlermiş gibi görünen bir tramvayın içinde, rayından çoktan çıkmış bir dünyanın üzerinde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder