‘‘Alev yanarken gerçektir, öyle değil mi – söneceğini bilsen bile?’’
Kaltak kelimesinin erkek hegemonyasında
kurgulandığı tartışılamayacak dil üzerinden yorumlandığında olumsuz
çağrışımları var elbette. Tam da bu noktada romanın söylemi, erkeklerin dahil
olmadığı Can Ateşi zemininde, Margaret Sadovsky’yi Kaltak adıyla
efsaneleştirerek başkaldırdıkları düzenin hakim unsurlarının olumsuz bir anlam
yüklediği jargonu sahiplenerek başkaldırıya, toplumun kadınlara yüklediği
geleneksel rolleri redde dair bir sevgi ve saygı ifadesine dönüştürüyor. ‘‘Polisler
onu yakaladıklarında, ona sert davranacaklarını kabullenmişti; hatta belki
pederinin yaptığı gibi ona vururlardı da… Bir cümleye noktalama işaretlerini
koyar gibi. Ama polislerin ona uygun gördükleri hakaret onu yargılama
şekilleriydi. Sanki bir sürtükmüş, ucuz bir fahişeymiş gibi…’’(S. 160)
Kaltak Sadovsky asiliği, başkaldırısı,
özgürlüğüne düşkünlüğü, naifliği ve doğru bildiği değerlere bağlılığı ile Pal
Sokağı Çocukları’nın hassas Nemeçek’inden Mark Twain’in maceracı Huckleberry
Finn’ine çağrışımlar yapıyor. Joyce
Carol Oates, Can Ateşi’ni yazarken romantizm ve realizm arasında bir diyalektik
oluşturmayı amaçladığını söylüyor. Kaltak Sadovsky bu diyalektiğin, Can Ateşi
kardeşliğinin güç odağı ve belkemiği. ‘‘Bu yüzden onu kıskanamazdınız,
kıskanamazdınız işte… Onun yaptıkları birçok insanınki gibi silinip gitmezdi...
Kaltak, yükseklikten, dalgalı sularda yüzmekten veya Ölümün kendisinden
korkmadığı gibi gülünç duruma düşme riskinden de korkmazdı… Maddy’nin hayal
etmekten korkacağı şeyleri, kendini bu şekilde ortaya atmayı mesela, Kaltak
Sadovsky hiç düşünmeden yapardı. Sizin fark edebileceğiniz bir kuşku
duymadan…’’ (S. 11)
Can Ateşi’nin diğer karakterleri Kaltak’ın
ışığında neredeyse sönük kalıyor. Ancak her birinin sınırsız bir aşk, inanç ve
saygıyla bağlandığı Kaltak kadar ümitsiz ve isyankar olduğu aşikar. Kitabın
anlatıcısı, Can Ateşi’nin resmi tarihçisi Maddy belki Kaltak Sadovsky gibi
yükseklere tırmanacak, polisle aşık atacak kadar gözü kara değil ama kanı, teri
ve gözyaşlarıyla yoğurduğu bir hayat muhasebesinin de altından kalkacak kadar
sağlam. ‘‘Çünkü anı yazmak, içinizdekileri santim santim, yavaş yavaş dışarı
çekmek demek. Yazmaya başladığımda bunu bilmiyordum, ama şimdi biliyorum.’’ (S.
113) Joyce Carol Oates, Maddy karakteriyle kendisi arasında otobiyografik
paraleller olduğunu söylüyor.
Maddy’nin geçmişi epey karanlık… Savaşta
yitirilmiş bir baba ve kendi sorunlarını aşarak çocuğuna sahip çıkamayan bir
anne ekseninde, Can Ateşi’nin tarihçisi Maddy, dünyada göremediği ışığı
yıldızlarda, gök cisimlerinde ve onu büyüleyen uzayın derinliklerinde aramakta
ısrarlı. Terk edilmiş bir dünyada yaşayan yitik bir çocuk olarak Kaltak’ın
önderliğinde anlamlandırdığı hayatında, insan varlığının kirletemediği
bilinmezlerin semalarında önünde uzanan ve değişmez katı gerçeklerin ötesinde
bir yanıt arıyor. Yüreğini deşip geçen dünyanın acımasız hakikatlerini,
insanlığın milyon yıllık bir tarihçe içerisinde kendisine biçtiği rotanın
anlamsızlığını, gökyüzünün derinlerinde yatan sırlar ve Can Ateşi yumuşatıyor.
‘‘Eğer şimdiki ve genç kızlığımdaki hayatım arasında bir bağlantı varsa bunun
nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum ve bilmek istemiyorum. Yıllar içinde insan
güdüleri, insan eylemlerine, varoluşuna
kıyasla daha az ilgimi çeker oldular. Sonuçta yıldızların bir güdüleri yok,
ölüm-dalışları bile saf, varoluşun
hizmetinde.’’(S. 364) Karanlıkta ve çürümüşlükte parlayan bir ışık Can Ateşi,
tıpkı eninde sonunda sönecek bir yıldız gibi… Ama ‘‘alev yanarken gerçektir,
öyle değil mi – söneceğini bilsen bile?’’ (S. 365)
Can Ateşi, savaş sonrası Amerikan hayatının karanlığını yansıtmanın ötesinde,
dostluğa, sevgiye, umuda ve mücadeleye dair bir roman. Oates’a yapılacak en
büyük haksızlık, bu öyküyü, Can Ateşi’nin karşı durduğu güç odaklarının
lensiyle bir ilk gençlik macerasından ibaretmişçesine yorumlayarak romanın
hareket noktasını doğrulamak olsa gerek. Oates’un feminizmi, bu beş
çocuk-kadının romanında saf, hudutsuz ve can yakacak derecede acıtıcı. Can
Ateşi, gençliğin aleviyle tutuşuyor ama yükselttiği çığlık gençlere özgü gelgeç
hezeyanlardan ziyade büyük düzensizliklerden kaynaklanıyor.
(Baharın eşiğinde biraz nostalji, Joyce Carol Oates ve Can Ateşi.)
Blog yazarımız merhaba,
YanıtlaSilNerelerdesiniz?
Umarım bir sorun yoktur ve iyisinizdir!
Yokladığınız için teşekkürler, her şey yolunda, iyiyim :) Blog yarın kesintisiz yayınına dönecek - selamlar, sevgiler!
Sil