Bir tuhaf yaz oluyor sevgili blog okuru... Gördüğüm kadarıyla, birtakım dehşetli olaylar gerçekleşirken muhakkak ki travmatize olan bizler, menemen soğanlı mı yoksa soğansız mı olur gibi mühim hususlarda tartışıyor, Stranger Things'i sevenler ve sevmeyenler olarak ikiye ayrılıyor ve Instagram Snapchat'leşince Snapchat ne yapacak onu falan konuşuyoruz. Bu haftanın notlarını, bir başyapıt olduğunu iddia etmeyeceğim ama yine de kendisiyle güzel vakit geçirdiğim Stranger Things'den ilhamla (bu arada menemen tabii ki soğansız olur) seksenler temalı, serbest çağrışımlı şeylere ayırıyor ve bunları art arda yığıyorum.
Yazı tipi ile başlayalım çünkü nerd'lük: ITC Benguiat; Star Trek'ten Stephen King'e ve günümüze. Yazı tipi demişken, Tektura ve seksenler gözüyle bir fütürizm ve vizyonsuzluk hikayesi. Bu bahsi kaparken: Rubik Kübizm.
Bir labirentin içinde sıkışıp kalmışız ve ya avcı ya yem olacağız... Kahrolsun oral fiksasyon, yaşasın Pac Man. Gelgelelim Pac Man dündü, bugün günlerden Pixels. Ben henüz izlemedim, ama Pac Man hayranlarından bazıları, filme saydırıyor. (Hep öyle değil mi zaten, hayranlık küfür ve kıyameti de içermiyor mu?) Ardından, pek sevdiğim bir graffiti sanatçısı gelsin: Invader ve uzaylı karakterleri.
Neyse, Stranger Things ile dönem dışında alakası yok ama en sevdiğim seksenler filmi olabilir: St. Elmo's Fire. Bunu izlediyseniz yolunuza Rumble Fish ya da Outsiders ve muhakkak Sixteen Candles ile devam edip kapanışı Dirty Dancing ve Flashdance ile yapın - derdi tasayı unutacak, reel anlamda nükleer savaş tehdidi altında yaşayan insanların birbiriyle slow dans ederek flörtleştiği bir çağa dair -varsa- anılarınız canlanacak, -yoksa- algınız açılacak. Tabii birkaç bölüm Fame izlemenin -Goonies'miş, ET'miş, Stranger Things'in gaddar bilim adamı Matthew Modine'in gençliğini tetkik edebileceğiniz Birdy'ymiş, hepsi olur- ve çağı eşelemenizin önünde bir engel yok, malum, seksenlerin vatka ve kabarık saçtan ibaret olduğunu sanan kuşaklar yetişiyor, ne demişler, eğitim şart. Stranger Things ile lafa başlayıp Dirty Dancing'e varmak biraz tuhaf oldu, öyleyse direksiyonu kıralım ve diziden hazzedenlere Dean R. Koontz klasiği Nöbet'i anımsatalım - türlü türlü nöbet var, bu o dönemi anımsayanlara tanıdık gelecek ve biraz dehşetli bir tanesi... Neyse, yazı tipi üzerinden Stephen King bağlantısıyla girdiğimiz yazıyı en sevdiğim Stephen King romanıyla kapatayım da bari Dean R. Koontz'u anıp onu anmamak olmasın: O.
Ben birkaç gün kaçıyorum sevgili blog okuru, ancak sizleri şu ara nedense ısrarla izlediğim bir video ile baş başa bırakıyorum: Haim ve Hazy Shade of Winter. Hangimiz, bir yaz günü kışı aramadık ya da kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde, kız kardeşlerimizle birlikte, delice karaoke yapma arzusu duymadık ki?
Deli gibi sevmekler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder