Valeria Luiselli’nin bir sonraki kitabı Dişlerimin Hikayesi’ni de sen Türkçeleştireceksin ve kitap önümüzdeki yılın ilk aylarında okuruyla buluşacak. Luiselli ile tanışmamış okurlara ne demek, bu yazar ve eserleri hakkında ne söylemek, onu nasıl tanıtmak istersin?
Luiselli için ilk aklıma gelen kelime “şaşırtıcı” sanırım. Heyecan verici ve sürprizli. Oldukça genç bir yazar. 1983, Meksika doğumlu. Çocukluğunu hep başka başka ülkelerde geçirmiş, lisans öğrenimi bile üç ayrı ülkede tamamlamış bir isim. Ve daha şimdiden bol ödüllü! Kurmacayla gerçekliği iç içe geçiren, hatta kurgunun dokusunun gerçekliği değiştirebildiğini gözler önüne seren, edebiyata yeni bir soluk getiren bir yazar Luiselli. Ben bunu hakikatle didişmek olarak tanımlıyorum. Bir şekilde hayata ve ölüme meydan okumak olarak görüyorum. Zaten bana en çarpıcı gelen yanlarından biri de tam olarak bu sanıyorum. Öte yandan Luiselli’nin bir hiciv ustası olduğunu da düşünüyorum. Belki bunun Dişlerimin Hikâyesi’nde bir nebze daha ön plana çıktığını söyleyebilirim. Bir de Dişlerimin Hikâyesi’nde de Kalabalıkta Yüzler’deki gibi yine pek çok çarpıcı isimle karşılaşacağımızın ipucunu verebilirim. Proust, Unamuno, Marilyn Monroe, Virginia Woolf gibi isimler bize satırların arasından göz kırpıyor olacak…
Son soru İspanyolca edebiyatla ilgilenen okurlar için gelsin: Bize, bu alanda belli başlı isimler bir yana, kimleri muhakkak okumamızı, kimleri gözden kaçırmamamızı tavsiye edersin?
Belli başlı isimlerden sadece iki tanesinin adını geçireyim o halde: Cervantes ve Borges. Onlar olmasa İspanyolca edebiyat bugünkü halini alamazdı şüphesiz. Şahsen kafayı taktığım diğer
isimlere gelecek olursak: Javier Marías. Büyülü geliyor bana. Gerçek bir dil ve kurgu ustası olduğunu düşünüyorum. Beni gerçekten heyecanlandırıyor, ağlatıyor, güldürüyor. Enrique Vila-Matas. Tuhaf bir deliliği, çarpıcı bir zekâsı olduğunu düşünüyorum. Iskalanmaması gereken isimler arasında yer alıyor benim gözümde. Deliliğin sınırlarında gezinen, “ölçüsüz” olarak tanımlayabileceğim
bir edebiyat anlayışı olan bir diğer isim Juan Carlos Onetti. Sanırım ister yalın bir dille olsun, ister kurgunun sınırlarını zorlayarak, hayata kafa tutan isimleri seviyorum ben. Hayatı olduğu gibi aktarırken bile hayata kafa tutanları… Latin Amerika Edebiyatı’nın genel eğilimin biraz bu olduğunu düşünüyorum. Kurgunun yanı sıra kurgu dışı eserleriyle de zihin açıcı olduğunu düşündüğüm Ernesto
Sabato var mesela sevdiklerim arasında. Daha genç kuşak isimlerden ise Alejandro Zambra’yı ve Emiliano Monge’yi dikkate değer buluyorum. İnsanı yüzleşmeye iten isimler hepsi. Son olarak, artık klasik diye tanımlayabileceğimiz diğer bir isim olan Roberto Bolaño’yu da es geçmemeli tabii ki.
(Görselde Seda Ersavcı'nın Türkçesiyle Kalabalıkta Yüzler ve yine onun elinden çıkma mini kitap maketleri. Ersavcı'nın çevirilerini burada bulabilirsiniz.)
çok çok sevdiğim, heyecan duyduğum kitaplrda adını görünce de bu nedenle epey sevindiğim, çevirmen eşe dosta da dilinden çokça bahsettiğim biri. pek keyifli oldu, ne iyi ki yayımladınız!
YanıtlaSil