Geçen haftanın en tuhaf haberlerinden biriydi, icadı geçen yıl büyük bir tantana eşliğinde ilan edilen siyahların en siyahı nanoteknoloji ürünü vanta siyahının kullanım haklarının sanatçı Anish Kapoor'a satıldığı duyuruldu. Vanta siyahı, daha önce notlarda yer verdiğim bir "hadise," hadise diyorum çünkü kendisi bir renk değil, bir malzeme - daha ziyade yapısı ile dokusu sayesinde diğer siyah tonlarının hepsinden daha koyu, kesif bir siyah burada bahis konusu. Her neyse, Kapoor'un bu malzemeyle çalışma hakkı kazanan, dolayısıyla işlerinde siyahların en siyahını kullanma ayrıcalığı tanınan tek sanatçı olması sanat camiasını sinirlendirmekle kalmadı, bir sanatçının, kendi icadı olmayan bir rengi tekeline alması ağır eleştirilerle karşılandı. Daha önce Yves Klein, kendi yarattığı bir mavi tonunun (Uluslararası Yves Klein Mavisi) patentini almış, Dali ise bir resmini fahiş fiyata satmaya çabalarken boyalarına binlerce eşek arısının zehrini kattığını iddia ederek kullandığı boyaların salt ona özgü olduğunu belirtmişti. (Bu gibi numaralar çekmeye bayılan Dali, yalan söylüyordu, fakat bu iddiası bir Dali efsanesine dönüşerek zihinlere işledi.) Anish Kapoor ise, kendi yarattığı bir pigmente damgasını vurmaktansa bir başkasının keşfini para karşılığında satın almış ve diğer sanatçıları bu malzeme ile çalışmaktan men etmişti.
Sanat dünyası Kapoor'un el koyduğu bu en yeni ve en siyah malzemeyi konuşadursun, edebiyatta sene başından bu yana Anne Frank'ın kime ait olduğu irdelenmekte. 2016'nın ilk günlerinde, yetmiş yıllık telif süresi dolduğu için Fransız bir hukukçu tarafından bedava olarak paylaşıma açılan metnin telifi, Frank'ın 1980'de ölen babasını kitabın yazarlarından biri olarak işleyen Anne Frank Vakfı'nın girişimleriyle otuz beş yıl daha uzatıldı. Bu vakfın, Anne Frank'ın babası Otto Frank tarafından kurulmuş olduğunu da eklemek gerek...
Neyse, Görselde, Anish Kapoor'a ait bir iş - fotoğraf blog yazarınızın, Sabancı'daki sergiden kalma.
Uygar bir hafta geçirmenizi dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder