"Cora gelmeden önce Martin’le Ethel’in evi iki kez aranmıştı. Son derece nazik davranan avcılar Ethel’in zencefilli kekini öve öve bitirememişti. Çatı arasındaki kapağa ikinci kez dönüp bakmamışlardı ama gelecek sefer işlerin aynı şekilde gelişeceğinin garantisi yoktu. İkinci ziyaret Martin’in demiryolundaki görevinden istifa etmesine neden oldu. Cora’nın yolculuğunun sonraki ayağı hakkında bir plan yoktu, yetkililerden haber de çıkmamıştı. Demiryolundan gelecek işareti beklemeleri gerekecekti.
Martin karısının davranışları için yine özür diledi. “Ölümüne korkuyor, anlamalısın onu. Kaderin insafına kaldık.”
“Köle gibi mi hissediyorsunuz yani?” diye sordu Cora.
“Ethel bu hayatı seçmedi,” dedi Martin.
“Sen içine mi doğdun peki? Bir köle gibi?”
O gece daha fazla konuşmadılar. Cora taze erzak ve temiz lazımlığıyla deliğine tırmandı.
Kısa zaman içinde bir düzen edinmişti. Kısıtlamalar düşünülünce zaten başka türlüsü mümkün değildi. Kafasını en az on kez çatıya çarptıktan sonra bedeni hareketlerini sınırlamayı öğrendi. Kalabalık bir gemi ambarındaymış gibi çatı kirişleri arasına kıvrılıp uyudu. Parkı seyretti. Bol bol okuma alıştırması yaptı, Güney Carolina’da yarım kalan eğitimini gözetleme deliğinin loş ışığında gözlerini kısarak elinden geldiğince geliştirdi.
Neden yalnız iki tür hava var ki, diye merak etti; sabahları güçlük, akşamları sıkıntı."
(Colson Whitehead, Yeraltı Demiryolu. Çeviren: Begüm Kovulmaz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder