Boş sayfanın
karşısında dehşetle titreyen yazarın imgesinden çıktığımız bu tuhaf yolda yine
boş sayfanın başındaki manzaraya dönelim... Sendromlara konu olacak, yaratıcı
kişinin elini ayağını bağlayacak denli ürkütücü mü boş sayfalar gerçekten? Peki
iki boş sayfa, birbiri ile aynı mı? Bir başka düzlemde, yazarların
yayınevlerine kontratlarla bağlı olmadığı, yeni kitabın ne zaman çıkacağına
yönelik sorularla bombardımana tutulmadıkları, kitlelerin iştahlarına yönelik
yeni, yepyeni içerikler icat etmeleri şart koşulmayan farklı bir düzlemde, boş
sayfa dehşeti değil, yazının olasılıklarını ve sınırsızlığını da simgelemeli
oysa. Romancı Jonathan Safran Foer, zamanında, Playboy’da kaleme aldığı bir
yazıda boş sayfa koleksiyonu yaptığından bahsediyor; Isaac Bashevis Singer’a
ait boş bir sayfa edinip duvarına asan yazar, yazarlık serüveni içinde kendi
önündeki boş sayfalara, tıpkı suyun yüzeyindeki yansımasına dalan Narcissus
gibi dalıp gittiğini, boş sayfaların aynasında kendini aradığını anlatıyor.
Zaman içinde Susan Sontag’dan David Foster Wallace’a, Don DeLillo’dan Victor
Pelevin’e, hatta Sigmund Freud’a varan bir yelpazede yer alan isimlerden topladığı
boş sayfalardan ilham aldığını belirten Foer, Çıplak Sayfalar Projesi adlı
girişimiyle okurlardan, derginin bu amaçla boş bıraktığı sayfayı yırtıp,
üzerlerine kendi hikayelerini yazarak göndermelerini rica etmiş. Çıplak kadınlarla
bezeli, bir sayfalık ilan bedeli yüz bin dolar civarında olan, on milyonluk
okuruyla Playboy mecrasının seçilmesi, Çıplak Sayfalar Projesi’ni ilgi çekici
kılan unsurlardan biri kuşkusuz... Bütün bunlar bir yana, proje vasıtasıyla öne
çıkan temel bir gerçek var ki bu altını tekrar tekrar çizmek gerek:
Boş sayfayla
mücadelede ilk kural: Yazmak.
(Istanbul Art News Edebiyat, Ocak sayısında yayımlanmış yazıdan bir kesitle haftaya merhaba.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder