Yel değirmenleriyle
savaşmaktansa kolları sonuna kadar açıp onları kucaklamak üzere koşmak... Mümkün. Miller’ın yaşam kavgasının dökümü, medeniyete karşı ne denli nefret ile
yüklüyse, varoluşun eşzamanlı sefaleti ve muhteşemliğinin verdiği sarhoşluk ile
dopdolu. Miller’ın insanlığa öfkesi ne denli büyükse, insana sevgisi o denli
derin ve o sevgi onun sefaletine, küçüklüğüne olanca nefret ve isyan da
içeriyor. Yine o sevgi, onu coşkuyla sarmalıyor.
Oğlak Dönencesi,
geçmişten geleceğe, kasıklardan zihne, insandan insanlığa uzanan bir uzun
yürüyüş. Rahimden mezara, bitmek bilmeyen bir kavga. Ve yaşam, tüm sefaleti ve
kısırdöngüleriyle, ona dair belletilen tüm kural, tabu ve olguların ötesinde,
yepyeni mecralar sunuyor sahibine, diyeceğini olanca gücüyle haykırabilsin
diye.
Kaosun dehşeti ve
güzelliği. Girdabın çekimine karşı dans, dans, dans. Rahimden mezara... Belki
de Nietzsche’yi anmak gerek burada: “Dans eden bir yıldız doğurabilmesi için
insanın içinde önce kaos barındırması gerekir.”
Kaos her yerde.
Oğlak Dönencesi,
Avi Pardo’nun çevirisiyle, şimdi tüm kitapçılarda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder