“İnsan alın
yazısını yerine getirmezse yazgı onu kuyruğundan sürükler...”*
Tek gerçeğin akış
olduğu dünyada, kendi yatağını belirleyebilen bir akarsu olmak... Miller’ın
alın yazısı dediği, yazgıdan farklı olarak, kişinin yüreğinde, ta derinlerde
bildiği ama dünya işlerine kapılarak görmezden gelmeye yatkın olduğu, bir tür
itici güç. Oğlak Dönencesi ise, koordinatları birileri tarafından çok önceden
saptanarak herkese dayatılmış bir dünyaya, kişiyi alın yazısından koparıp
yazgısına hapseden çarklara karşı atılan bir isyan çığlığı.
Alın yazısı mı?
Miller’ınki gerçeği söylemek, onu ifade edebilmek, olgulardan ibaret olanı
değil her şeyi kapsayan biçimiyle salt gerçeği ortaya koyabilmek olsa gerek. Nesnel
gerçeklik denen yanılgıyı değil, deneyime dayalı, ifade etmesi ise bir o kadar
güç olan gerçekliği.
(Paris Söyleşileri,
Henry Miller & G. Belmont. Çeviri: Özdemir İnce. Simavi Yayınları, 1991. Görsel, Brassai.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder