"Geçen hafta
çok sevimli bir roman okudum. Geçen hafta ama, bir oturuşta, bir çırpıda!
Öğleden sonra başlamıştım, gece boyunca sürdürdüm okumayı; haber bültenleri
dışında televizyonu açmadım.
“Luiselli, Kalabalıkta
Yüzler’de, her şey bir yana, bir şair hakkında bir roman yazan bir yazara ya da
kurmacanın kendisine dair bir roman yazmış ve kendine has mizahını ortaya
koyabildiği bu çok katmanlı metni âdeta mimarî bir yaklaşımla tasarlamıştır.”
Bu soy
romanlardan ayrılan en ilginç yanı, Valeria Luiselli’nin kendini, romancıyı,
olup bitenleri, yazma edimi sırasındaki karnavalı çok sevimli şekilde
anlatabilmesi. Büyüklenmeler, şişinmeler yerine sıradanlaşmalar, herkes gibi
olmalar, kendi kendisiyle dalga geçebilmeler.
Gelgelelim
bir yandan da ‘ciddî’ bir roman yazılmakta. Ve o ciddî mi ciddî her şey,
bakıyorsunuz, en derin acılar falan, hayatın içinde, hayatla bir arada
alımlandığında tuhaf, yatıştırıcı, hatta huzur verici iyimserliğe dönüşüyor.
Mümkün mü? Romancının yeteneği ışıdıkça ışıyor ve kaba gerçeklik kendini pekâlâ
sevdire sevdire saltanat kuruyor.
Kalabalıkta
Yüzler, başka romanlara, başka eserlere göndermelerle de bezeniyor. Yazarın
kafasından geçenler, hatırlayışlar, o eserleri okuyup özümsemişseniz size de
yansıyor, okumayı belki bir an durduruyor, ama edebiyat denen tılsımlı sanatın
uçsuz bucaksızlığını duyumsatıyor."
(Selim İleri, Radikal Kitap'taki köşesinde Kalabalıkta Yüzler'e değiniyor. Kitabın okura ulaşmasından güzeli var mı?)
Hmmmmm... gerçekten de merak ettim .. listeye eklenmeli o zaman ..
YanıtlaSilTeşekkürler