1 Şubat 2016 Pazartesi

Kayıp


Geçtiğimiz ayı, biraz da geçen senenin verdiği bitkinlikten olsa gerek, dış dünya ile irtibatımı elimden geldiğince sınırlayıp Ocak ayında yayımlanan birtakım şahane kitaplara (ve halihazırdaki okuma listeme) dalarak geçirdim. Fakat gündemden kaçmak ne mümkün - telefonunu kapatıp bilgisayarını evde bırakarak tatile giden ve kafa dinlendiren insanlara dair şehir efsaneleri bir yana, dış çeperinizde olagelen şeyler, her nasılsa illa ki size de sirayet ediyor. (Neyse, şikayetçi değilim, dünyadan tamamen kopmak gibi bir arzum yok sonuçta.) Nasıl bir halse artık, o dış çeper nasıl bir tahakküm kurmuş ise, kişi kendine ait, yalnız kalması gereken bir içsel alanı bulunması gerektiği yanılgısına falan düşüyor... ama sonra dünya, illa bir yerlerden çıkıp yakanıza yapışıyor - ne demiştim, şikayetçi değilim, kabullendim, kendi alanımı koruyabilirim.

Yine de, kimi zaman, bir tür yabancılıktan mı desem, bir nevi uzaylılıktan mı bilemiyorum ama dünyayı takipteyken şu masaldaki 'Kral çıplak!' diye bağıran çocuğu anmamak mümkün olmuyor - ne cevval, ne idealist bir minikmiş ki herkesi uyarmış, gerçekleri haykırarak olanı biteni söylemiş, suları bulandırmış... zira bugün, bizim çokça parazitle dolu gerçekliklerimiz, bu denli berrak, bu denli net olamıyor, her kafadan bir ses çıkarken neyin ne olduğu değil, kimin ne dediği önem taşıyor. İşte, tam da bu minvalde bir Oscar tartışması koptu geçenlerde; birileri Akademi'yi ırkçılıkla suçlarken mesela Whoopi Goldberg ve benzerleri çıkıp 'Ben ödül aldıysam Akademi ırkçı olamaz,' gibi akıllara durgunluk veren savunulara girişti, vs. Söylenene göre, ödülleri veren Akademi üyelerinin yüzde 93'ü beyaz, yüzde 76'sı erkek ve yüzde 86'sı elli yaşın üzerindeydi, dolayısıyla ödüle layık gördükleri de, kendi demografik verileriyle örtüşen kişiler idi...  Günaydın. Yeni fark edenlere bravo dışında ne diyelim? Kral Çıplak adını vereceğimiz bronz bir adam (!) heykeli döktürüp kendilerine takdim edebiliriz mesela - ya da laf olsun diye Nobel istatistiklerine bakıp onlara da şaşabiliriz. Keşke, gündelik hayatın her aşamasına sızan ırkçılık, cinsiyetçilik, yaşa dayalı ayrımcılık, kayırmacılık vs. sadece, ama sadece Akademi mensupları nezdinde söz konusu olsa - o zaman başımızı çevirerek uzaklaşabilirdik. Neyse, ne okuyup ne izleyeceğimize dair tavsiyelerimizi altın varaklı koltuklarda oturan birtakım adamlardan (çok var bunlardan, sadece Oscar söz konusu olunca değil) alacak, sonra da hesap soracaksak işimiz güç, düşüncem o.

Besleneceğimiz kanalları seçmek, işte bütün mesele bu.

(Görsel, eski usul bir çantacı dükkanından - düzen ve zayiat!)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder