3 Ekim 2018 Çarşamba

Ayı-Yazı



Yoko Tawada’nın tuhaf ve büyüleyici romanı Bir Kutup Ayısının Anıları, üç kuşak kutup ayısını üç ayrı yerde, farklı şartlar dahilinde çıkarıyor karşımıza. İlki Sovyetler Birliği’nde yaşayan ve geçmişte kalmış nahoş anılarını yazarak kendini manen temize çekmeyi, sağalmayı keşfeden bir ayı; bu ilk bölüm, esprileri ve “ayıca” konuşan kahramanıyla baş döndürücü bir biçimde ilerliyor ve kurmacanın doğasını irdeliyor: kalem tutan bir ayının pençesi ile. İkinci bölümde anlatıcı, Doğu Almanya’da bir sirkte çalışan ve Toska adlı dişi kutup ayısıyla gösteri yapan bir kadın ya da biz, öyle olduğunu düşünüyoruz; ayılar söz konusu olduğunda insanlarla sınırlar bulanık, malumunuz; bu bölümde de düşle gerçek, insan ile ayı birbirine karışıyor... (Bu insan dişisiyle kutup ayısının gösterisi Ölüm Öpücüğü adını taşıyor ve edebiyatta rastladığım en tensel öpücük tasvirini barındırıyor.) Üçüncü bölümde ise karşımıza bir yıldız, Berlin Hayvanat Bahçesi’nin en meşhur sakini Knut çıkıyor; Knut, annesi Tosya tarafından reddedildiği için insanlar tarafından yetiştirilen dünya tatlısı bir kutup ayısı yavrusu; kendini bir Berlin sakini olarak görüyor, diğer canlılarla eşit haklar talep ediyor ve bakıcısı olan adamı annesi biliyor. Bu üç ayı da, kendi hikâyelerinin anlatıcıları olarak belli bir yetke ile yaklaşıyor dünyaya ve insan-merkezci bir medeniyetin en önemli buluşlarından biri olan yazıyı kullanarak hayvan odaklı bir dünya inşa ediyor.

Tawada’nın metni pek çok açıdan büyüleyici; hayvanların dünyasına tuttuğu ve oradan insanlara yansıttığı ışık, romanı bir parça sihirli kılıyor. Ayılar, yaşamayı, yaşamla başa çıkmayı ve kurmaca ile var olmayı tekrar tekrar keşfederken Bir Kutup Ayısının Anıları, hassas ve incelikli olduğu kadar güçlü bir metin olarak sese soluğa bürünüyor. Anlatması güç, okuma deneyimi benzersiz güzellikte bir roman bu, blog yazarınızın son zamanlarda meşgul olmaktan en çok mutluluk duyduğu iki metinden biri.

Kar düşleri kuranlara, yazıya ve kurmacaya dair kafa yoranlara ve -Kafka ve Bulgakov ile kıyaslansa da- aslında kimselere benzemeyen farklı bir yazarla tanışmak isteyenlere özellikle tavsiye ederiz.

(Mikro-blog ortamları şahlanıp gideli beri buralar biraz sessiz ama kış geliyor, inlerimize sahip çıkmamız gerek... Yani görüşürüz, takipte kalın. En üst görselde minik Knut, hayvanat bahçesi ziyaretçilerini selamlıyor; aşağıda ise adını bilmediğimiz bir akrabası, bizlere el sallıyor.)





1 yorum:

  1. Bu kitabı kesinlikle okumalıyım, çok ilgimi çekti. Teşekkürler..

    YanıtlaSil