Kimi sessizlikler derindir, anlamlı. İki kişinin arasındadır mesela; saydam, ağır. Anlamlı olmayan sessizlikler genelde olumsuz durumlardan kaynaklanır; biri ölmüştür mesela, büyük bir haksızlığa tanık olunmuştur, kelimeleri yersiz kılan bir keder söz konusudur. Peki uzun bir sessizlik nasıl bozulur?
Susmak, bazen sağaltıcı olabilir. Her şeyin bir sonu varsa, susmanın da vardır. Hiçbir şey sonsuza dek sürmez. Bir tür tesellidir ama; eninde sonunda konuşacağını bilsen de, susmanın tesellisi. Susan kişi öksürerek başlar bazen söze; anlamlı bir şeyler demeden, sadece ses çıkarmak üzere. Kendi sesini duyduğuna şaşar bazen. Ne olursa olsun, uzun bir sessizlikten sonra sarf edilen ilk sözler asılı kalır havada – sessizlik bağlamı yutmuştur çoktan. Bunca girizgaha rağmen hâlâ ne diyeyim bilmiyorum, bağlamım kayıp şimdi.
Ne zamandır yazmadım ve şimdi de, uzun bir sessizliği bozan her insan gibi, tuhaf hissediyorum. Ne diyeyim bilemediğimden başıma gelen bir şey anlatayım: İstanbul’a geçen hafta yağan yoğun karda, bir gece, kürenerek bel hizasına gelmiş ve öylece donmuş kar yığınlarının yanından yürüyordum. Gecenin geç saatleri, hava dondurucu soğuk, bir araç sesi bile duyulmuyor derken birden tuhaf bir ses duydum, bir şırıltı, hem de epey güçlü bir şırıltı sesi. Çağlayan bir dere gibi. Yanları sıra yürüdüğüm buz kütleleri içlerde bir yerde çözülüyor diye düşündüm. Belki kanalizasyon çağlıyordu asfaltın altında, belki buzlar eriyordu, bilemedim. Yürürken o sesi dinledim ve sessiz, sakin, evime geldim.
Çağıldayan tüm derelere ve tüm suskunlara selam ile...
İyi haftalar.
Susuyoruz, susmaya devam ediyoruz. Ama gözümüz kitaplarda (ve tabii) burada olmaya devam ettiği sürece umut etmeye devam ediyoruz. Imza:Bir suskun
YanıtlaSil