26 Temmuz 2016 Salı

Büyük saat


 “Sonuç itibariyle her hayat, yakın ve uzak arasındaki mesafeyi adımlamakla geçiyor.”[1]

Kitabınızı matbu, mecranızı ise kitabevi olarak tercih edenlerdenseniz şimdilik size ne ifade eder bilmiyorum, fakat Amazon’un Temmuz ayından itibaren geçeceği uygulama, yazarları yakından ilgilendiriyor: Global yayıncılık arenasındaki en büyük ve belirleyici oluşumlardan Amazon, bundan böyle e-kitaplarının yazarlarına satın alınan kitaplar üzerinden değil sayfa hesabıyla, yani okunan sayfa başına ödeme yapacağını duyurdu. Bir nevi göz kirası... Tekelleşen  ve saldırgan stratejileriyle sektörün geleneksel aktörlerini tehdit eden dev şirket yayıncılık gündemini epeydir belirlese de bu son hamle, yazarın üretimini beğeniye endekslemesiyle gelecekte istisnasız hepimizi bekleyen karanlık günlerin habercisi sayılabilecek nitelikte. Öyle ya, beğeni yeterli değilse, yazarın özgün tercihleriyle, kendi yolunu tutarak hayatta kalması, ileride pek de mümkün olmayabilir.

Geri bildirim ve teknolojinin sağladığı geniş olanaklarla sınırsız bir diyalog düzleminde yaşamaktan kaynaklı sorulara –Basılı kitabın ömrü ne? Telif, Internet odaklı paylaşım imkanlarıyla nasıl bağdaşır? vs-  böylelikle bir yenisi eklendi: Kitlelerin beğenisi, yazma edimini nasıl etkileyecek? Zamanımızın en büyük yazarlarından biri kabul edilen Jonathan Franzen, 2011 tarihli bir konuşmasında,[2] Facebook sayesinde “beğenmek fiilinin bir halet-i ruhiyeden fareyle yapılan bir harekete, bir duyguyken bir tüketim ifadesine dönüştüğünü” söylüyor ve teknolojinin nihai amacının, isteklerimize kayıtsız kalan reel dünyayı ortadan kaldırıp bu istekleri anında ve birebir karşılayan bir dünya koymak olduğunu belirtiyor. Franzen, bilhassa sosyal medya teknolojilerine karşıtlığıyla biliniyor, dolayısıyla yeni çağın beğeni eğilimlerini eleştirmesi çok da şaşırtıcı değil. Öte yandan, yeni şekillenen kültürel manzarada, hele de Amazon’un son girişiminin ışığında bizlerin durumu, Sierra Nevada dağlarında karda mahsur kalmalarının akabinde yamyamlığa başvurup birbirlerini yemeye kadar varan türlü badireden sonra Kaliforniya’nın onlara vaat ettiği yeni ve sahipsiz (!) topraklara kavuşan Donner Ekibi’ndekilerin[3] içinde bulunduğuyla paralel sayılabilir; varış noktası hakkındaki vaatler ne denli parlak olursa olsun tuttuğumuz yolun pek de iç açıcı olmadığını söylemek için kâhin olmaya gerek yok sonuçta... Uygulama henüz sadece e-kitapları kapsıyor; fakat bunun kitabevleri ve matbu kitaplar nezdinde etkisi olmayacağını düşünmek ya epey iyimser olduğunuza ya da halihazırda tekelleşmiş kitabevi zincirlerinin yön verdiği ortamda tektipleşmeye fazlaca meyilli kitap raflarına uzun zamandır dikkatlice bakmadığınıza delalet olabilir. Tüketim çarkının en kurnaz manevrası bu belki de: taleplerin birebir karşılandığı, tercihlerimiz doğrultusunda iyiden iyiye şekillenen bir manzaranın parçaları olarak bizler, yeni ve farklı keşiflere her zamankinden daha uzak, yeni ufuklar karşısında her zamankinden daha kör, yeni sesler duymaktan her zamankinden daha aciziz.

Talep gören filmlerin illa ki devamlarının gelmesi yahut yeterince izlenmedikleri için orta yerinde gösterimden kaldırılan diziler misali, kitapların da tüketime ya da serileşmeye şartlandığı bir gelecek sanılandan daha yakın ise eğer, özgün, ayrıksı, öncü yazar miti nasıl evrilir? Sorunun yanıtı zamanla belli olacak, fakat güçlü ve benzersiz seslerin, yenilikçi yaklaşımların seyrelerek yerlerini denenmiş, sınanmış ve onaylanmış olanlara bırakacağını, kendi yolunda yürüyen yazar imgesinin yerini kalabalıkları eyleyen yazara bırakacağını iddia etmek mümkün. Yazınla gelişen okurdansa, kitlelerin tüketim tercihleri doğrultusunda şekillenen edebiyat ve kalabalıkların içinde özgünlüğüyle, sürüden ayrılarak tuttuğu yolla öne çıkacağı yerde sürüye, yani kitlelere, daha doğrusu “tüketiciye” –ve endüstriye- hizmet eden yazardan oluşan bir bulanık manzara karşımızdaki. Öyleyse ne türden olursa olsun baskıya boyun eğmemiş kalemleri anmak, yazarın kitlelerle değil, onlara rağmen hayatta kalma ve kendi özgün rotasını çizme edimine daha yakından bakmak, sormak gerek: Yazarın yolu, nerelerden geçip de buralara geliverdi?  

(...)

Ünlü romancı Neil Gaiman, geçtiğimiz günlerde, The Long Now adlı vakıf için bir konuşma yaptı ve burada bahsedilenin aksine, oldukça parlak bir manzara çizerek hikâyelerin asla ölmeyeceğini, bilakis, insanlar fani olsa da iyi hikâyelerin sonsuzluğa uzanacağını söyledi. İyimserlik de manzaraya bakarken kullanılacak bir tercih elbette; fakat eklemeden geçmemeli, The Long Now, geleceğe yatırım yaptığını söyleyen bir kuruluş ve en büyük projelerinden biri, çölde inşa edilen ve on bin yıl boyunca çalışacak olan saat... Projenin en önemli sponsoru ise Amazon CEO’su Jeff Bezos’dan başkası değil; Bezos, bu saatin inşasına şimdiden milyonlarca dolar yatırmış halde.

Şüpheye mahal yok; geleceğe giden yol epey uzun sürecek, öte yandan manzara, nicedir şekillenmekte.






[1] Solnit, Rebecca. Kaybolma Kılavuzu. Çeviri: Gökçe Gündüç.
[2] Franzen, Jonathan. “Acı İnsanı Öldürmez,” Uzaktaki. Çeviri: Zarife Biliz.
[3] Seksen yedi kişiden oluşan at arabalı ekip, 1846’yı 1847’ye bağlayan aylarda Kaliforniya yolundayken soğuk kışın bastırmasıyla dağlarda mahsur kalmış, yiyecek stoklarını tüketmiş ve içlerinden sadece kırk sekiz kişi, yolculuğun sonunu görebilmiştir. Donner ekibinin macerası, Amerikalı öncülerin göçlerine dair kayıtlara geçmiş en büyük trajedi sayılır.

--------

Yazının tamamı IAN Edebiyat'ın Kasım 2015 sayısında yayımlanmıştır.

Drone'ları, algoritmaları ve diğer ütopik projeleriyle Amazon hakkındaki düşüncelerinizi, Çember'i okuduktan sonra bir daha gözden geçirin derim. On bin yıl sonra, on bin yıl önce...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder