21 Aralık 2015 Pazartesi

N-n-n

Notlarımı yazmadığım sırada not almayı sürdürdüğümden notlar dağ olmuş, dağ olmakla kalmayıp neredeyse metropol çöplüğüne dönmüş. Bir ucundan tutmak gerek diyerek lafa başlıyorum:

Yıl sonu demek liste demek sevgili blog okuru... İnsan üç-beş değil de yüzlerce liste okuduktan sonra varoluşun anlamsızlığıyla yüz yüze gelmiyor değil -ki şahsen en mutlu olduğum an, varoluşun anlamsızlığıyla yüzleşip rahatladığım an, anlam da neymiş- neyse, o liste, bu liste derken beklediğim an geldi ve Pantone -ki kataloğu, nice varoluş krizini atlatmak için birebirdir, kaosu dindirir- 2016'nın rengini açıkladı. (Evet, ne varsa yeni olanda var, geleceğe bakalım!) Gelgelelim yılın rengi iki ayrı renk olduğundan yılın rengi değil, yılın renkleriydi ve sanıyorum ki kız bebek-erkek bebek temalı dekorasyon düşkünlerine hitap etmeleri kaygısıyla seçilmişti. Her neyse, 2016'nın renkleri pek sası; kendisi daha heyecanlı olur umarım, karşınızda: Pembe Kuvars ve Huzur.

Bu maddede lafı dolandırmaya gerek yok: Okuduğum en iyi Nobel konuşması - Svetlana Aleksiyeviç. Sözlü tarihle haşır neşir olan bir yazarın Nobel Edebiyat Ödülü'nü alması ilgimi çekti ve ödülün ardından Çernobil'den Sesler'i okumaya başladım - çok, ama çok uzun zamandır bu denli sarsıcı bir metin okumadığımı belirtmek zorundayım. (Zamanında yayımlanmış ancak tükenmiş, İngilizce edisyonu okudum, rastlayacak olursanız bir göz atmanızı öneririm.)

Toplu taşımada başkalarının ne okuduğunu merak edenlere, kitap adını görmek için boyun fıtığına meydan okuyanlara gelsin: İstanbul Okurken. Üzerine, Fransa'da hayat geçirilen bir proje: hikaye otomatları ve otobüs beklerken sıkılmaya son. Fransa demişken: sokaklarda yaşayan Jean-Marie Roughol, yaşamını anlatan bir kitap yazıp bestseller listesine girmiş ancak yayınevinden aldığı ücreti akıllı telefona yatırmış olduğundan halen türlü sıkıntı içindeymiş. Roughol'un omzunda bir sıçanla poz verdiği ve London Grammar'dan Fazıl Say'a, Peter Gabriel'e paylaşımlarda bulunduğu facebook sayfası burada. (Akıllı telefon bunun için.) Serbest çağrışımla bir başka kitap önerisi gelsin şimdi: Paris ve Londra'da Beş Parasız. 

"Kitap nesnesi gerçekler ve hikayelerle doludur. Duyularıma dayalı kitap sevgimi malzeme olarak alıyor ve yeni bir biçem, umuyorum ki yeni bir hikaye yaratmak üzere metal kullanıyorum." Andrew Hayes'in kitap heykelleri, kitap nesnesi ifadesini duyar duymaz tüyleri ürperenleri darlayacak cinsten... Darlananlara bir başka öneri öyleyse: kitap aşkınızı eski kitap kokulu mumlarla doyurun. İkisi de asabınızı mı bozdu? Öyleyse sizi eski usul kitap okumaya davet ediyorum. (Kokladığınız kimyasallara anlam yüklemeden, kitabı kretuarla parçalayıp yeni biçemler peşinde koşmadan...) Brezilya'da kitaplar metro bileti olmuş mesela, yeter ki insanlar okusun. (Bana sorarsanız istemeyen okumasın, kitap okunsun diye rüşvete, bonusa, ihaleye gerek yok, kaldı ki toplu taşıma zaten bedava olmalı, vs. Ama bana soran yok tabii, iyi ki de yok, sorulara tahammülüm yok.) Kendime engel olamıyor ve şu eski kamu spotunu da paylaşarak bu bahsi kapıyorum. (O kadar teşvik edici bir çalışma ki, kitapların kapakları buzlanmış, aman reklam olmasın.)

Haftaya başlayıp notları kapatırken: Radikal'den Yılın Kitapları listesinde Herta Müller ve Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım. Oylama devam ediyor.

Bu gece, yılın en uzun gecesi - şeb-i yelda. Her gecenin bir sabahı illa ki var.

İyi haftalar dilerim, eğer mümkün ise.



1 yorum:

  1. Okurken zihnimi dalgalandırıp duran bu arada iyice havalandıran Herta Müller'e verdik oyumuzu. Bu arada çevrilemez kitaplardan bir daha (finnegans Wake), hem de iki çeviriyle birlikte artık Türkçe'de. Darısı Pale King'in başına mı desek?

    YanıtlaSil