Hayatımızın temelinde yer alan, ama cevabını bilemeyeceklerimiz karşısında bizi bir adım ileri götürmeyen tek soru olsa gerek: 'Neden?'
Perrotta'nın Kalanlar'ı, neden sorusuna yanıt bulamayan insanların düştüğü karanlığı, gündelik hayatın sıradan ritmine takla attıran ani ve açıklanamaz bir hadisenin ardından geriye kalanları anlatıyor. Bilinmeyenin dehşetiyle dine, inanca, bilime, nesnel gerçeklere ya da işaretlere sarılsa da insanlar, bazı soruların cevabının bulunamayacağı gerçeği değişmiyor ve hayat devam ediyor... Geride kalanlar için, hayat, öyle ya da böyle, sürüyor.
Antropolog Evans-Pritchard, cadılık inanışlarıyla literatüre girmiş Azande yerlileri ile çalıştığı sırada bir vakadan bahseder notlarında, yeri gelmişken değinmeli: Azande halkı, her insanın içindeki kötücüllüğün, nazar benzeri bir mekanizmayla, bir diğerine onulmaz zararlar verebileceğine inanır ve toplumsal düzeni bu kötücül güçleri dengeleyecek şekilde kurgularmış. Günün birinde, tahta kurtlarının çoktandır kemirdiği bir kulübe yıkılmış ve o esnada kulübenin önünde oturan bir adam göçüğün altında kalarak yaşamını yitirmiş. Bunun üzerine Azande yerlileri, bir istişarenin ardından, ölen kişinin komşusunun kıskançlığının bu olaya yol açtığında karar kılıp komşuyu linç etmeye gitmişler. Sıkı bir katolik olan Evans-Pritchard, yerlilerden birini durdurup kazanın nedeninin tahta kurtları olduğunu söylemeye çalışınca yüzüne bakıp gülen Azande yerlisi, tahta kurtlarından herkesin haberdar olduğunu, kolaysa binanın 'tam da yıkıldığı sırada' o adamın orada bulunuyor olmasını tahta kurtlarıyla açıklamaya çalışmasını söylemiş... Evans-Pritchard bir aydınlanma yaşamış mı bilmiyorum, ama Azande yerlileri, ihtiyaç duydukları yanıta antropologdan daha yakın, hayatla baş etme konusunda daha yetkin görünüyor bu anektodun ışığında, orası kesin.
Hemen hemen tüm temel sorular, dikkatimizi dağıtacak ve bizi bir nebze olsun ferahlatacak onca şey icat etmiş olmamıza rağmen, yanıtsız esasında. Neden varız? Neden yok oluyoruz? Neden birileri yok olurken bizler kalıyoruz?
Kalanlar'ı televizyona uyarlayan HBO, Amsterdam havaalanı yakınlarında bir tarlaya, inişe geçen uçakların yolcularının okuyabileceği tüyler ürpertici bir mesaj kazımış: 'Pilotunuz sırra kadem basıverse ne olurdu?' Yanıt ne olursa olsun, tüyler ürperten bir soru bu.
Hayat, yanıtı olmayan soruları savuşturmakla geçip gidiyor, vesselam. Kalanlar, sürükleyici ve düşündürücü bir gerilim romanı olmasının yanı sıra, insanın dünyadaki varlığının cılız temellerini irdelemek isteyenlerin de ilgisini çekebilir. Neden sorusu, yanıt olsun olmasın, ısrarla yöneltilecek elbet - zira bu soru, varoluşun çıkmazları kadar vazgeçilmez bir unsur hayatta... Sen sağ, ben selamet.
Kalanlar, şimdi tüm kitapçılarda... Ve biz, biz hâlâ buradayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder