Bir düşle başladı: Çatı bahçesi, her gelir düzeyinden bireylerin yaşantısına uygun irili ufaklı daireleri ve bilhassa sanatçılar, bekârlar için tasarlanmış mutfaksız stüdyoları, yemek salonları, fresklerle bezeli oturma alanları, kamp ateşi misali sakinlerin çevresinde bir araya geleceği şömineli oturma odası ve içindekilerin şehrin sokaklarındaymış gibi rahatça gezinip komşularıyla sohbet edebileceği biçimde düzenlenmiş geniş koridorlarıyla bina, kapılarını açtığı 1884 yılında, on iki katıyla New York’un en heybetli noktasıydı. (...)
(Bu ay, Istanbul Art News Edebiyat'a Chelsea Otel'in hikâyesini yazdım. Epigraf, Braco Dimitrijevic'e ait: “Örneğin Berlioz’un yaşadığı evin dışında asılı duran ve üzerinde ‘Berlioz burada yaşadı’ yazan mermer levhayı ele alalım. Temel sistem dilseldir, fakat dilsel şifreyi bir kenara bırakıp sunuma baktığınızda ‘Deha burada yaşadı’ beyanıyla karşılaşırsınız. Andaç niteliği taşıyan böylesi levhaların bulunmadığı tüm diğer yerlere dair ima edilen ise şudur: ‘Burada hiçbir zaman bir deha yaşamamıştır.’”[i])
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder