Tracey Emin ve evlilik. Evlilik bir yana, Tracey Emin ve batıl inançlar da olabilirmiş ya, neyse... Bir başka sanatçı, Olafur Eliasson ve taşları. Ardından: Kafka, Prometheus ve kayalar. Üzerine, öylesine: I'm a Rock. Laf olsun diye sıçrama: Like a Stone.
Taştan tahtaya uzanalım: Saul Bellow'un istenmeyen masası. Ardından, bazı yazarlar ve bazı masalar. Üzerine, bir masanın ekseninde gelişen bir roman. Masaya doyduysak sandalye gelsin: Harry Potter'ın sandalyesi satışta.
Karma - yoksa kağıt mı demeli? Klasiklerden bugüne, kolaj. Kolaj demişken: Hannah Höch. Üzerine, çağdaş bir isim: Annegret Soltau.
Dünyadaki bütün siyahlardan daha siyah olan renk Anish Kapoor'a ait, daha önce bahsetmiştim bundan: bkz. The Bean, şimdi vanta siyahıyla kaplı. Selfie düşkünleri hiç vakit kaybetmeden olay yerinde bitmiş, makaleye göre... Bu arada Guardian sormuş, biz de not düşelim: Selfie çubuğundan ve elinde o çubukla dolananlardan nefret etmek ayrımcılığa mı giriyor? Yazı o kadar içli ki paylaşmadan edemedim: kahrolsun elitizm!
Geçen hafta okuduğum en güzel yazı: Kerouac, Bolano ve Luiselli'yi buluşturan Meksiko'nun yassı çatıları.
Kapanış: Ağaçların mırıldandığı şarkılar...
Çünkü, bahar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder