9 Ağustos 2010 Pazartesi

Yazıyoruz, yazıyoruz, yazıyoruz

 

Google, evrendeki tüm kitapları dijital ortama taşımaya yönelik çabalar içinde, biliyorsunuz. Bloglarında belirttikleri üzere, bu sürecin ilk ve en önemli ayağı dünyada tam olarak kaç adet özgün kitap olduğunu saymakmış. Küçük Prens'i ve seyahatleri sırasında yıldızları saymak için delice çaba gösteren işadamıyla rastlaştığı kısmını anımsıyor musunuz? Yıldızları saydığını söyler işadamı, daha önce kimse akıl etmediği için yıldızların kendisine ait olduğunu söyler, onları sayar ve bir deftere işler, defteri de bankaya emanet eder... Her neyse, google 129,864,880 özgün kitap saydığını söylüyor ve verilerinin henüz tam anlamıyla net olmadığını da ekliyor. Her Şey Aydınlandı'da Jonathan Safran Foer kasabadaki herkesin katkıda bulunduğu bi kitaptan bahseder mesela, her şey kayıt edilir Atalar Kitabı'na, kasabalıların yazacak şey bulamadıklarında ise yazdıkları şey şudur: Yazıyoruz, yazıyoruz, yazıyoruz. Sayım yapanlara kolay gelsin, ne diyelim.


Kitapları veriye ve sayılara indirgemek çok sevimli bir fikir olmasa da insanların kitaplarla ilişkileri üzerinde kafa yormaya değecek bir konu yine de. Yine Foer, Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın'da duvarları kitap raflarından ibaret olan, dolayısıyla dış dünyayı içeriden ayıran yegane şeylerin kitaplar olduğu bir evden bahsediyor örneğin. Hava nasıl diye düşündüğünüzde, raftan bir kitap çekip bakmanız yeterli. Bu hafta takip ettiğimiz yayınlardan birinde Bologna Modern Sanat Müzesi'ndeki Matej Kren çalışmasını gördüğümüzde, ister istemez Foer'i hatırladık. Kren, binlerce kitap ve aynalar yardımıyla bir alan, bir nevi oda yaratmış, kendi deyişiyle yeri tecrübe etme biçimine farklı bir yaklaşım getirmiş. Tünelleri, aynaları ve devasa boyutuyla Kren'in bu çalışması -Scanner ismiyle geçiyor- Borges'i ve İskenderiye Kütüphanesini de akıllara getirmiyor değil. Borges demişken, Futuristika'nın şahane söyleşine de bir geçit açmak farz. Kitapların sonsuzluğa uzandığı bir evren, hayal etmek zor değil, saymak gerekmediği müddetçe... O sayfalardakiler benim gözlerim miydi diye düşünürseniz eğer, labirentten çıkmak da mümkün olmayabilir. Neyse, kitapların sanatla birebir temasa geçtiği pek çok örnek mevcut, buradan hareketle bir başka sıradışı sanatçıyı, Dieter Roth'u anmamız gerekiyor. Roth, Literaturwurst (edebiyat sosisi) isimli çalışması için geleneksel tariflerle sosisler hazırlamış ancak et yerine kimi dergi ve kitapları kullanmış. İronik olduğu su götürmez, Roth özel olarak tahammül edemediği dergileri ve yazarları sosis sayesinde dönüştürdüğünü de belirtmiş, ayrıca kullandığı tarifleri vererek herkesi bu hadiseye katılmaya da davet etmiş.

Yukarıdaki resimde, Der Spiegel dergisi Roth dokunuşuyla sosisleşmiş halde. Aşağıdaki resim Matej Kren'in Scanner adlı çalışmasından.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder