25 Ağustos 2010 Çarşamba

Hayal ürünü

"BİR ANEKDOT: Yazar bunun… bu… biyografinin yarısına geldiğinde kovboy tarzı dekore edilmiş bir restoranda şöyle sağlam bir tabak pirzola ile yanında patates kızartması yerken yanına bir tanıdığı yaklaştı. Yazarın karşısına oturup neler yapıyorsun, nasıl gidiyor, şu anda ne üstünde çalışıyorsun falan diye sordu tanıdık. Yazar da; ah, ne olsun işte, bir kitap üstünde çalışıyorum gibilerden kem küm etti. Üzerinde mor kadifeden spor bir ceket olan bu tanıdık (ceketin rengi ışıklar yüzünden öyle görünüyor da olabilirdi) ‘Ah, ne güzel,’ dedi, ‘Nasıl bir kitap?’ (Şimdilik bu tanıdığa, e, “Oswald” diyelim.) Oswald, ‘Konusu ne?’ diye sordu. Şey, dedi yazar, e, şey, dedi tüm güzel konuşma yeteneğini kullanarak; anlatması biraz zor, galiba biyografi tarzı bir şey diyebilirim. Oswald yazarın sözünü keserek yüksek sesle, ‘Yo, olamaz!’ dedi. (Belki bilmek istersiniz; Oswald yetmişlerin o kabarık saç modeline sadık kalmıştı.) ‘Sakın bana bu tuzağa düştüğünü söyleme!’ (Saçları Dungeons & Dragons stili omuzlarına dökülüyordu) ‘Biyografi mi! Hadi ama, sen de bu eski oyuna gelme dostum!’


Oswald o günlerin gözde tabirlerini kullanarak bir süre böyle konuşup durdu ve en sonunda yazar kendini biraz kötü hissetmeye başladı. Sonuçta, mor kadife ceketli ve kahverengi fitilli kadife pantolonlu Oswald belki de haklıydı – belki biyografi yazmak Kötü bir şeydi. Belki de gerçek olayları birinci tekil şahsın ağzından anlatmak, eğer İrlandalı değilseniz ve yetmiş yaşını devirmediyseniz Kötü bir şeydi. Oswald boş konuşmuyordu! Konuyu değiştirmek isteyen yazar bir başkanı öldüren adamla aynı soyadı taşıyan Oswald’a, peki ya sen ne üzerinde çalışıyorsun, diye sordu. (Oswald profesyonel bir yazar sayılırdı.) Elbette ki yazar Oswald’ın projesinin son derece önemli ve geniş kapsamlı bir çalışma olacağını düşünerek ve bundan ödü patlayarak sormuştu bu soruyu – Keynes modeli iktisat akımlarını reddeden bir inceleme, Grendel’e yeni bir biçem kazandırma çalışması (bu kez kozalakların gözünden mesela) gibi bir şeyler beklemişti. Ama o kabarık saçlı, mor kadife ceketli adam ne cevap verse beğenirsiniz? Dedi ki: ‘Bir senaryo.’ Kendisi o anda senaryoyu üzerine basa basa söylememişti ama biz burada senaryo kelimesini vurgulamak için italik kullanacağız. Senaryolarla ilgili herhangi bir önemli sorunu olmayan, filmleri çok çok seven, filmlerin vahşi toplumumuza ayna tuttuğunu düşünen yazar, ‘Nasıl bir senaryo bu?’ diye sordu ama birden kendini çok daha iyi hissetmeye başlamıştı. Cevap şuydu: “William S. Burroughs ve uyuşturucu kültü hakkında” bir senaryo. İşte o anda birden bulutlar dağılıverdi, güneş pırıl pırıl parlamaya başladı ve yazar şunu bir kez daha anladı: Gerçek bir hikâyeyi dile getirmek, ailede yaşanan ölümleri ve hezeyanları yazmak kötü bir fikir olsa da ve sonuçta bunlar yazarın liseden arkadaşlarıyla New Mexico’daki birkaç yaratıcı yazarlık öğrencisi dışında kimseyi ilgilendirmeyecek anılar olsa da yine de ortada çok daha kötü, çok daha beter fikirler var… Üstelik insanlar bunların gerçek olması fikrinden rahatsızlık duyacaksa o zaman yazarın onları yapmaya davet ettiği şeyi, yani ezelden beri tüm yazarların ve okurların yaptığını yapmalıdırlar:

HAYAL ÜRÜNÜ OLDUĞUNU FARZ EDİN."

(Dave Eggers, Müthiş Dâhiden Hazin Bir Eser. Çeviren: Duygu Günkut.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder